Bir süre önce, Fransız filozof (saygıdeğer Maocu) Alain Badiou Çinli filozof ile konuşmak için Çin’i ziyaret etti. Onun ismi zamanın küllerinde kaybolmuş görünmesine rağmen iddia edilen bu buluşmadan geriye sadece bu nüsha kaldı ve Badiou’nun çağdaş Çin sanatının kuramsallaştırılmasının kavgacı savunucusu Lu Xinghua ile yaptığı bir dizi konuşmayla benzerlik taşıyor. Bu diyaloğun geçen Aralık ayında New York’ta, şüpheci muhatabı oynayan bir aktrisle yeniden sahnelenmesi, Kıta felsefesinin en ateşli oryantalist fantezilerine ve bir-iki saatlik sahici bir diyalektik eğlenceye yeni bir pencere açtı.
Çinli Filozof: Ne zaman ve hangi koşullar altında Mao Zedong’un eserlerini okumaya başladınız? Ne de olsa, Mao Zedong bir Fransız filozof için oldukça alışılmadık bir okuma materyalidir.
Alain Badiou: Mao’yu küresel koşullar dolayısıyla 1960’ın ilk yıllarında okumaya başladım. Ben ne Stalinist Komünizm ne de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ya da Kruşçev’in revizyonizmi tarafından kışkırtıldım. Hâlâ, Fransız Komünist Partisi’nin üyesi değilim. İlk andan itibaren Sovyet revizyonistleri karşısındaki Çin’e özgü içerik ve biçim, SSCB ve Fransa Komünist Partisi hakkındaki şüphelerime belirli bir form kazandırdı. Mao’da ve Çin Komünist Partisi’nde gördüğüm ilk şeyin Sovyet siyasetinin “sol” eleştirisi olduğunu söyleyebilirsiniz. Mao’nun büyük derdi şudur: Stalin’in tasavvuru diyalektik değildir. O, katılaşmış ve stabil hâle getirilmiş devlet sosyalizmini temsil eder. Oysa Mao bütün büyük metinlerinde açıkça görüldüğü gibi, hemen hemen sonsuz bir yöntem içerisinde düşünür.
Çinli Filozof: Muhtemelen, bahsettiğiniz sonsuzluk gerçek bir politik gündemin dayanıklılığı ve pragmatizmiyle çelişiyor olabilir. Bu, bana göre oldukça şaşırtıcı. Ayrıca Mao sonsuz diyalektiğin tarafındaydı. Sonsuz bir şekilde düşünmek, bu dünyadaki erkekler ve kadınların kısa yaşamında fazlasıyla hasar yaratabilir. Şunu sormama izin verin: Mao, politik mücadelesinde yanlış yola sapmış sonsuzluğun filozofu değil miydi?
Alain Badiou: Bu alengirli bir meseledir. Bir yandan, Mao’nun politik mücadelesinin iki temel aşamasının, insan yaşamına büyük zararlar veren ciddi başarısızlıklar olarak görülebileceğine şüphe yoktur: Büyük İleri Atılım ve Kültür Devrimi. Ayrıca, bu iki aşamada sonsuz gerçek hareket için bir tutku görmekte haklısınız. Ancak öbür taraftan, bu iki aşama Mao’nun komünizme doğru gerçek bir şekilde hareket etme yollarını araştırma kararlılığını kanıtlar. Mao, sosyalist devlette komünist bir devrim istedi. Yeni bir şey yaratmayı, hızla ilerlemeyi ve denemeyi devam ettirmek zorundaydı çünkü komünizm açık olarak barbarlık ile beraber devletin sonluluğunun sonsuzluğudur, kendi başınalığın yetersizliğidir.
Çinli Filozof: Sizin Maoculuğunuz, bugün daha doğrusu içinde yaşadığınız Batılı demokratik dünyada hemen hemen anlaşılmaz görünüyor. Bugün dünyada tam anlamıyla Maocu nasıl olunabilir? Bu durum, yaşlı bir gazi, hatta bir hayalet gibi görünmenizi sağlamıyor mu?
Alain Badiou: Haklısınız, “Maocu” bugün hiçbir anlam ifade etmiyor. 1960 ve 1970’lerde, Maocu olduğunuzu -1966 ve 1976 yılları arasında benim “kızıl yıllar” olarak adlandırdığım dönemde, her yerde binlerce militanın yaptığı gibi- ifade etmeniz açık bir şekilde şu anlama gelirdi: Komünist politikayı takip etmek için temel deneyimin SSCB değil Kültür Devrimi olduğunu düşünüyorduk. Bugün, Rusya ve Çin, politik düşünce konusunda beni hiç ilgilendirmeyen kapitalist devletlerdir. Bu arada Mao, sosyalist devlet içerisindeki kitle hareketi yoluyla durumu devrimci bir şekilde komünizme doğru yönlendirmeye çalışan son büyük tarihsel tecrübeyle bağlantısı kurulan özel bir isimdir. Devletin komünist bir çözüm olmadığını sadece devrim için yeni bağlam oluşturduğunu düşünen ilk kişidir.
Çinli Filozof: Gerçekten ciddi misiniz yoksa Kültür Devrimi’nin Çin’e verdiği korkunç tahribata rağmen, bunun bir felaket değil de bir düşünce kaynağı olarak görülmesi gerektiğini ifade ederken provokasyon mu yapıyorsunuz?
Alain Badiou: 1871’de Paris Komünü’nün de tamamıyla -Paris sokaklarında vurularak öldürülmüş 20.000 işçi- “felaket” olduğu iddia edilebilir, yine de Lenin 1917’de muzaffer bir devrimin araçlarını Paris Komünü üzerine düşünerek geliştirdi. Aynı şekilde, sadece Kültür Devrimi üzerine düşünerek komünist politik hareketlerin geleceği için hazırlanabiliriz. Neden? Çünkü Kültür Devrimi, devlet sosyalizmi koşulları altındaki devrimin yegâne örneğidir. Kültür Devrimi’nin en önemli yaratısının Şangay Komünü adını alması rastlantı değildir.
Çinli Filozof: Komünizm, ne zaman gerçeklik hâlini alacak sorusuna siz “herkes filozof olduğunda” yanıtını veriyorsunuz. Ayrıca, sanat da felsefenin koşuludur. Peki, komünist olan birisi ayrıca sanatçı da olmalı mı? Ya da bütün devrimciler fiilen başarısız sanatçı olabilir mi?
Alain Badiou: Ben, her şeyin politik olduğu fikrine karşıyım. Bazı büyük şairler komünist olabilir -bunda bir çatışma yoktur. Politika, düşünce ve eylemin bağımsız biçimidir. Herkes bir fikir temelinde hayatını yönlendirme hakkına sahiptir. İdeolojik savaş, gereklidir. Bu, yeteneğin gelişimini desteklemek ve eşitlikçi bir siyasetin imkanını oluşturduğunu göstermek anlamına gelir.
Çinli Filozof: Fransa’da oy kullanmamanız, birçok insanın imrendiği ve sahip olmak istediği bir fırsatı küçümsemek değil midir?
Alain Badiou: Biz, Avrupa’da ve Amerika’da parlamenter demokrasilerin bir hiçten ibaret olduğunu biliyoruz ancak politik sistem, kapitalizmin geniş çaplı gelişimine oldukça uygundur. Fransa gibi ülkelerde, oy kullanmak özü itibarıyla sadece ekonomi-politik sisteme rıza göstermek anlamına gelir. Doğrusunu isterseniz, ben rıza göstermiyorum.
Çinli Filozof: Ancak, genlerimizde ve dürtülerimizin her birinde kapitalizm yer almıyor mu? Onunla savaştığınızı iddia etmek paradoksal mıdır?
Alain Badiou: Kapitalizmin lehine rasyonel bir şekilde tartışmanın eninde sonunda imkansız olduğunun sık sık farkında varıyorum. Temel olarak, kapitalizm norm olamaz çünkü bir tür yozlaşma ve çok kirli bir sonluluktur, tek mümkün gerçeklik olarak ilan edilmiştir. Size şunu söylememe izin verin: Kapitalizm bütünüyle suni bir toplumsal sistemdir. Biz hâlâ, Marx tarafından saptanan alternatifle yüzleşmekteyiz: Ya komünizm ya barbarlık. Bu sıralarda, barbarlık daha baskın. Ancak, patolojik açının farkındalığı ilerlemeyi yaratır. Bu ilerleme, yavaş ve görünmezdir ancak tamamıyla gerçektir. Ben, bu gizli ilerlemenin filozoflarından birisiyim.
----------------------------------------------------------------------------
*Orijinal metne https://www.versobooks.com/blogs/2033-alain-badiou-mao-thinks-in-an-almost-infinite-way adresinden ulaşabilirsiniz.
Comments