Dünyanın dört bir yanındaki yoksul ve işçi sınıfı ayaklanmalarına yanıt olarak küresel bir polis devleti meydana çıkıyor; William I. Robinson’un yeni kitabı bu olgunun oluşumuna değiniyor.
William I. Robinson’un yeni kitabı The Global Police State, küresel olarak iktidar, kapitalizm ve savaş üzerine oldukça önemli bir yansımadır. Kitap aynı zamanda okuyucularına Amerika Birleşik Devletleri'ndeki polis gücü hakkında, özellikle geçen yaz siyahların yaşam haklarına yönelik protesto ve gösterilerin ardından ABD ve ülke dışındaki beyaz üstünlüğü ve polis şiddetine karşı bir bakış açısı sunuyor.
Minneapolis'te George Floyd'un polis tarafından katledilmesinin ardından ülkenin farklı şehir ve kasabalarında aylarca süren ayaklanma, ABD tarihindeki en büyük halk ayaklanmasıydı.
Gösteriler üçüncü ayına girerken, geçen yılın Ağustos ayında yayınlanan The Global Police State, polislik faaliyetleri ve gözetimdeki baskı ve kurumsal genişlemeye yönelik anlaşılır ve öz bir genel bakış sunuyor.
Yazarın “insanlığın krizi” olarak tanımladığı olguya reformist çözümler sunmaktan oldukça uzak olan kitabın kapitalizme ve merkezi iktidara karşı etkili bir inceleme olduğu söylenebilir.
Robinson'a göre küresel polis devleti kavramı üç farklı görüşü dikkate alıyor. Bunların ilki, "küresel işçi sınıfının ve ihtiyaç fazlası insanlığın reel ve potansiyel isyanını kontrol altına almak için yönetici gruplar tarafından desteklenen ve her yerde olan, kitlesel-toplumsal kontrol, baskı ve savaş sistemleri"dir.
İkincisi ise, Robinson'un "gerçek bir küresel savaş ekonomisine" katılım yoluyla elde edilecek kapitalist kazanca atıfta bulunduğu "askeri birikim veya baskı yoluyla birikim" dediği şeydir. Kitabın güçlü yönlerinden biri, yazarın dünyanın farklı yerlerinde kargaşayı, polis baskısını ve askerileştirmeyi yakınlaştırma ve uzaklaştırma becerisidir.
Son olarak, "21. yüzyıl faşizmi, hatta daha geniş anlamda totaliter olarak nitelendirilebilecek siyasi sistemlere doğru artan bir hareket" var. Elbette, Trump ve Brezilya’daki Jair Bolsonaro bu hususta örnek niteliğindedir.
Sol İktidarlara Yönelik İncelikli Bir Kavrayış
Robinson’un yazıları özlüdür, örnekleri somuttur ve teorik ilerlemeleri yıllarca süren araştırmalarına dayanmaktadır. Bağımsızlık mücadelelerinden sonraki dönemde Afrikalı özgürlük savaşçılarıyla birlikte politikleşen Robinson, toplumsal hareketlerle doğrudan bağlantısı olan eleştirel küreselleşme teorisinin bir emektarıdır.
Yazar, 1990'lı yılların büyük bir kısmında küresel kapitalizmin yapısal eleştirisini geliştirdi ve 1970'lerde düşüşe geçtiğini iddia ettiği dünya kapitalizminden geçişteki farklılıklara işaret etti. Ulusötesi şirketlerin ve küresel çaptaki kurumsal holdinglerin yükselişi de bu değişimi tanımlamış oldu.
Robinson’un Latin Amerika’daki, özellikle Nikaragua’daki çalışması, yarımkürede iktidara gelen sol partilerin karşı karşıya olduğu yapısal kısıtlamaların güçlü ve sofistike sentezine ilişkin bilgi veriyor.
“Bu hükümetler, neo-liberal programın en göze çarpan unsurlarına karşı koymuş, hatta bazılarını tersine döndürmüş olsa da … solcu retorik bir yana, Pembe Dalga hükümetleri, stratejilerini [ulusaşırı kapitalist sınıfın] yabancı ve yerel gruplarıyla ortaklık içinde hammadde üretimini genişletmek üzerine kurdu’’
Bu düşünceler, bir anlamda, Latin Amerika'daki ve başka yerlerdeki sol iktidarların daha incelikli bir yaklaşımla ele alınması gerektiğine işaret ediyor. Robinson, ‘’Latin Amerika'da, şu anda yeniden canlanan kitlesel sosyal hareketler ile kitleler ve devlet arasında tutarlı ve uygulanabilir bir proje ile aracılık yapma yeteneğini kaybeden kurumsal parti solu arasında belirgin bir kopukluk —Solda dünya çapındaki fenomenin belirtisi— ortaya çıktı" şeklinde ifade etmektedir.
Sermayenin Güncel Krizi
Genel anlamda, The Global Police State gerçekten de distopik ve güçlü bir etki yaratıyor. Robinson kendi küresel kapitalizm ve küreselleşme teorisinin ana hatlarını çiziyor ve ardından mevcut sermaye krizinin temel yönlerini irdeliyor. Kendisi ayrıca küresel polis devletinin büyük ölçüde dünyanın dört bir yanındaki yoksul ve işçi sınıfından insanların önderlik ettiği ayaklanmalara yanıt olarak ortaya çıktığını ve bu nedenle bu teorik çalışmanın gerekli olduğunu savunuyor.
Sonrasında ise Robinson, "dünya çapında sermaye birikimi için zorla fırsatlar açan" askerileştirilmiş birikim nosyonunu geliştirmiştir.
Son olarak, devam etmekte olan ‘’yirmi birinci yüzyıl faşizmi tehdidinin ve kapitalizmi kendisinden kurtarmayı hedefleyen küresel reform projesi’’nin anahatlarını çiziyor. Kendinden memnun liberalizm kervanına katılmayı reddeden, dolayısıyla Trump’ın Başkanlık dönemiyle ilgili ABD’de yapılan yorumların çoğundan ayrılan Robinson’un bu tavrı hayli zihin açıcı.
Marksizm, Robinson’un politik analizlerinde kilit yer tutuyor; yazar, Marx'ın kapitalizm kuramsallaştırmasının günümüzle ilgisini, hem yetkin hem de anlaşılır bir tarzda açıklıyor.
Robinson, The Global Police State’deki anlatımını resmi raporlara ve istatistiklere dayandırıyor ve teorik düşüncelerini gerçekte var olan kapitalizmden asla uzaklaştırmıyor. Dijital gözetim ve teknoloji endüstrisinin ‘’göçmenlere karşı savaşa’’ katılımı ile ilgili bölüm oldukça çarpıcı. Bahsi geçen bölüm, Amazon, IBM ve Zoom gibi teknoloji şirketleriyle birlikte silah üreticilerinin ICE ve DHS ile nasıl işbirliği yaptıklarını ve devlet destekli ırkçılık, şiddet, sınır dışı etme ve kayıtdışı kişilerin gözaltına alınmasından nasıl kar elde etmenin yollarını bulduklarını anlatıyor.
Baskının Mimarisini Anlamak
Kitabı okurken, Robinson'a ulaşıp güncelleme istemekten ve geçen yaz sokaklarda gördükleri hakkında ne düşündüğünü sormaktan kendimi alamadım.
"Vahşi polis şiddetine tanık oldum ve aynı zamanda insanların sokaklarda canlarını tehlikeye atarken radikal bir değişime duydukları özlemi hissettim" diye karşılık verdi. "George Floyd'un polis tarafından öldürülmesinin ardından gerçekleşen ırkçılık karşıtı ayaklanma, Amerika Birleşik Devletleri'nde küresel polis devletine karşı gerçekleştirilen geniş çaplı ilk ayaklanmaydı."
Highlander Araştırma ve Eğitim Merkezi'nin eş yöneticisi Ash-Lee Woodard Henderson, Democracy Now!’da Amy Goodman'a verdiği son röportajında şunları söylemişti.
...Black Lives Hareketi polislere aktarılan kaynağı kesmekten bahsettiğinde, ICE ve Gümrük ve Sınır Devriyesi de dahil olmak üzere tüm polislerden bahsetmektedir; bizler hapishanelerin kaldırılmasından bahsettiğimizde, gözaltı merkezleri de dahil olmak üzere bütün hapishanelerin kaldırılmasından bahsediyoruz; ve Black Lives Matter'dan bahsettiğimizde, bu ülkede belgesiz olan insanlarımız da dahil olmak üzere tüm siyahların yaşamlarından bahsediyoruz ve bundan emin olabilmek için mücadeleye devam edeceğiz.
Woodard Henderson’ın dile getirdiği bağlantılar ve mücadeleler, polisin mali kaynaklarını kesmeye, hapishaneleri ortadan kaldırmaya ve beyaz üstünlüğünü yok etmeye yönelik geniş ve güçlü hareketlerin tekrar yükseldiği bir ufka işaret ediyor.
Bu bağlamda, The Global Police State, baskının ve kapitalizmin teorik yapısını kavramak, reformizmin ve boş vaatlerin bulanık sularında yolunu bulmak (ve bunlardan kaçınmak) isteyenler için kıymetli bir kaynak teşkil ediyor.
---
Yazının orijinaline şuradan ulaşabilirsiniz: https://roarmag.org/essays/global-police-state-review/
Comentários