***
Robin Hahnel’ın, Milton Friedman’ın -her biri popüler mitlere dönüşen- serbest piyasa kapitalizminin sözde erdemlerine dair iddialarını tek tek yanıtladığı yazı dizisini Siyasal İktisat için çevirdik. Hahnel üçüncü yazıda "serbest girişimin verimli olduğu" mitini ele alıyor.
***
Mit #3: "Serbest Girişim Verimlidir"
Friedman ve anaakım ekonomistler serbest girişimin teknolojik ve güdüsel verimliliği arttırdığını iddia ederler. Bir çıktı ortaya çıkarmak için gerekli girdi miktarını azaltma imkânını keşfeden her kapitalistin, kendi üretim maliyetini rakiplerinin üretim maliyetinden daha aşağıya indirebileceğine ve böylece ortalama kârlardan fazlasını kazanacağına işaret ederler. Dahası, diğer üreticiler de yenilikçi rakipleri tarafından kepenk indirmeye mecbur bırakılacakları korkusuyla yeni ve daha üretken tekniğe adapte olmaya itileceklerdir. Bu şekilde, kâr için rekabetin daha etkin teknolojilerin arayışını ve adaptasyonunu teşvik ettiğini iddia ederler. Rekabet, girişimcileri bazen teknolojik gelişmeleri araştırma ve uygulamaya itse de Friedman, kâr için rekabetin firmaları aynı zamanda toplumsal çıkarların hilafına teknolojik tercihler yapmaya ittiği yönündeki ikna edici gerekçeler olduğunu belirtmeyi becerememiştir.
Monopol ve oligopol piyasalar yalnızca piyasa fiyatını yükseltmek için arzı sınırlayarak statik verimsizliğe teslim olmazlar, aynı zamanda dinamik verimsizliği de teşvik ederler. Sabit sermayelerinin değer kaybetmesine yol açacağı ya da daha dayanıklı ürünlerinin fazlalığından dolayı devamlı satış olanaklarını azaltacağı gerekçesiyle büyük firmaların teknolojik yenilikleri baskılamak için komplo kurduğu örnekler mevcuttur. Rekabetçi-olmayan piyasa yapılarınca delik deşik edilmiş gerçek kapitalist ekonomilerdeki teknolojik verimsizliğin bu nedeni önemli olsa da, ben aşağıda daha az göze çarpan bir soruna odaklanıyorum: Piyasalar rekabetçi olduklarında dahi kapitalistlerin çoğunlukla toplumsal açıdan üretken olmayan teknoloji tercihleri yaptıkları sorunu.
Yanlı (Biased) Fiyat Sinyalleri
[Siyasal İktisat’ın ABC’si: Modern Bir Yaklaşım’daki] Dördüncü Bölümde dışsallıkların gerçek toplumsal maliyet ve faydalarını doğru biçimde yansıtmayan piyasa fiyatlarına yol açtığını keşfetmiştik. Anlaşılır biçimde kapitalistler toplumsal maliyeti değil, piyasa fiyatlarını kullandığı için, yeni bir teknolojinin maliyet azaltıcı olup olmadığına karar verilirken dışsal etkiler nedeniyle oluşan yanlışlıklar, teknolojiler bakımından toplumsal anlamda üretken olmayan kararlara yol açabilir. Örneğin, EPA’ya göre karbonun toplumsal maliyeti, salınan metrik ton başına en az 12$ olmasına ve hatta 109$’a kadar çıkabilmesine rağmen bizim mevcut fiyat sistemimiz karbon emisyonuna sıfır fiyat koyuyor. Sonuç olarak biz yalnızca enerjimizin çok fazla kısmını fosil yakıtlardan ve çok az kısmını yenilenebilir kaynaklardan üretmiyoruz, ayrıca güneş panellerini ve rüzgar tribünlerini geliştirmek için yapılan araştırmalara yönelik özel yatırımlar oldukça kıt iken, fosil yakıtları bulma ve tüketme maksadıyla yeteneklerimizi geliştirmek için yapılan araştırmalara yönelik özel yatırımlar çok fazla. Beşinci Bölümde, Straffa adındaki fiyat ve gelir belirlenimi modeli kapitalizmdeki fiyatların yanlı olduğuna dair tamamen farklı bir nedeni ortaya çıkarır, öyle ki bu yanlılık kâr maksimizasyonu peşindeki kapitalistlerin teknoloji bakımından verimsiz kararlar almasına yol açar. Ekonomide kâr haddi yüksek ve ücret haddi düşük oldukça kapitalistlerin kârlı fakat toplumsal anlamda verimsiz sermaye koruyucu ve emek yoğun yeni teknolojileri hayata geçirmeleri ve toplumsal anlamda verimli fakat kâr getirmeyen sermaye yoğun, emek koruyucu yeni teknolojileri reddetmeleri daha olasıdır. Toparlamak gerekirse, dışsal etkenlerin hükmü ve ehemmiyeti ne kadar büyükse ve sermayenin emek karşısındaki pazarlık gücü ne kadar yüksekse fiyat sisteminin toplumsal anlamda üretken olmayan teknoloji tercihlerine yol açan yanlış sinyalleri öne çıkarması daha olasıdır.
Şirketin Çatışması Kuramı
“Şirketin çatışması kuramı”, kâr maksimizasyonunun, daha etkin teknolojiler çalışanlar karşısında pazarlık güçlerini yeteri kadar düşürdüğü durumlarda kapitalistlerin neden daha az etkin teknolojileri tercih etmesi gerektirdiğini açıklar. Burada enformel şekilde ele alınan mantık, formel biçimde Güç Oyununun Fiyatı isimli modelin Beşinci Bölümde şirketin çatışması kuramına uygulanmasında gösterilmiştir. Çalışanlar ve işverenler arasında, ücretlerin ne kadar yüksek ya da düşük olacağı ve çalışanların bu ücret için ne kadar çaba sarf etmesi gerektiği üzerine, içsel bir çatışma mevcuttur. Eğer reel ücreti dolar cinsinden sarf edilen çabanın birim başına karşılığı olarak tanımlarsak bu, reel ücret üzerine bir mücadeleye indirgenir. Çoğunlukla işverenler alternatif teknolojiler arasında seçim yapma ve istedikleri şirket-içi personel politikasını kurmakta özgürdürler. Ya da en azından, işverenlerin bu alanlarda hatırı sayılır takdir yetkileri vardır. Çatışma okulundan siyasal iktisatçılar, teknolojik tercihler ve personel politikalarının üretkenlik üzerindeki etkilerinin, işveren tarafından yalnızca bu tercihler aynı zamanda işverenlerin işçiler karşısındaki pazarlık güçlerini etkilediği durumlarda dikkate alınmasının irrasyonel olacağına işaret ederler. Kârlar yalnızca net çıktılara değil, aynı zamanda net çıktıların ücretler ve kârlar arasında nasıl bölündüğüne de dayandığından, rasyonel işverenler kendi tercihlerinin şirketin net çıktılarının hem boyutunu hem de dağıtımını nasıl etkileyeceğini göz önünde bulundururlar.
Varsayalım ki teknoloji A, teknoloji B’ye göre biraz daha az üretken fakat teknoloji A çalışanların pazarlık gücünü önemli miktarda azaltırken, teknoloji B işverenin pazarlık payını dikkate değer ölçüde artırıyor. Kâr maksimizasyonunu güden bir işverenin daha az üretken olan teknoloji A’da karar kılmaktan başka seçeneği olmayacaktır. Örneğin, otomobil üreticilerinin montaj hattı ile ekip çalışması teknolojileri arasında yapacağı seçimi düşünelim. Nitelik ve güvenilirlik hesaba katıldığında, ekip çalışması ile otomobil yapmanın montaj hattı ile araba yapmaktan biraz daha fazla üretken olduğunu varsayalım. Fakat ekip üretiminin daha beceri geliştiren ve çalışan dayanışmasını inşa eden, bu esnada montaj hattı üretiminin birçok işçi için işin bilgi bileşenini eksilttiğini ve çalışanları birbirlerinden izole ederek çalışan dayanışmasını azalttığını farz edelim. Eğer “pazarlık gücü etkisi”, “üretkenlik etkisi”ne ağır basarsa, kâr için rekabet araba üreticilerini -daha az verimli olmasına rağmen- montaj hattı üretimini tercih etmeye itecektir.
Çatışma okulundan siyasal iktisatçılar ile bizim anaakım meslektaşlarımız arasındaki anlaşmazlık, işveren ve işçiler arasında ücretler ile çaba seviyeleri üzerine bir çıkar çatışması olup olmadığı değildir -çünkü herkes böyle olduğunu kabul eder- fakat bu çatışmanın ekonomik verimsizliklere yol açıp açmadığıdır. Verimsiz teknolojilere yol açmanın yanında, işverenler ve çalışanlar arasındaki net ürünün veya katma değerin nasıl bölüşüleceği üzerindeki bu içsel çıkar çatışması aynı zamanda değerli kaynakları ve denetim işi ile uğraşan personeli boşa harcar, çalışanların yenilik ve teknik değişime karşı direnmesini teşvik eder ve en önemlisi işverenler ile çalışanları daha fazla verimlilik bakımından bir çıkar birlikteliğine sahipken pazarlık güçleri üzerine şirket politikalarına etkileri açısından çatışan çıkarlara sahip oldukları için kendilerine güvenemeyen işverenleri tarafından kavramsal kapasiteleri kullanım dışı bırakılan ve baskılanan nüfusun büyük kısmının sahip olduğu yaratıcı ekonomik potansiyeli boşa harcar.
*Yazının orijinaline http://www.socialisteconomist.com/2018/10/miltons-myth-3-free-enterprise-is.html linkinden ulaşabilirsiniz.
*Dördüncü yazı için tıklayınız.
Comments