top of page
Writer's pictureSiyasal İktisat

Milton'ın Mitleri: Mit#6 - Robin Hahnel (Çev. Ebubekir Aykut)

Updated: Oct 13, 2020


***

Robin Hahnel’ın, Milton Friedman’ın -her biri popüler mitlere dönüşen- serbest piyasa kapitalizminin sözde erdemlerine dair iddialarını tek tek yanıtladığı yazı dizisini Siyasal İktisat için çevirdik. Hahnel altıncı yazıda "piyasa eşittir ekonomik özgürlük" mitini ele alıyor.

***





Mit#6: "Piyasalar Eşittir Ekonomik Özgürlük."


Milton Friedman, piyasaların asıl erdeminin ekonomik özgürlüğü desteklemek olduğunu öne sürer. Bu iddia kapitalist mitolojinin çok önemli bir parçası olduğundan Friedman’ın argümanı uzunca alıntılanmaya değer:


Toplumsal örgütlenmenin temel sorunu, çok sayıda insanın ekonomik etkinliklerinin nasıl koordine edileceğidir... Özgürlüğe inanan kişinin karşısındaki sorun, bu son derece yaygın karşılıklı bağımlılığı bireysel özgürlükle uzlaştırmaktır. Temelde, milyonların ekonomik etkinliklerini koordine etmenin yalnızca iki yolu vardır. Birincisi ordu ve modern totaliter devletlerin tekniği, zor kullanmayı içeren merkezi yönlendirmedir. Diğeri ise piyasanın tekniği, bireylerin gönüllü işbirliğidir. Gönüllü işbirliği aracılığıyla koordinasyon olanağı, çoğu kez reddedilse de, şu temel önermeye dayanır: İşlemin ikiyönlü gönüllü ve biliniyor olması koşuluyla gerçekleştirilen bir ekonomik işlemden her iki taraf da kendine yarar sağlamalıdır. Mübadele özgürlüğü korunduğu sürece, ekonomik etkinliğin piyasa örgütlenmesindeki esas özellik, bir kişinin etkinliklerinin çoğunda bir diğer kişiye müdahale etmesinin engellenmesidir. Tüketici, bir satıcının kendisine baskı yapmasından iş yapabileceği diğer satıcıların varlığı sayesinde korunur. Satıcıysa, tüketicinin baskısından, satış yapabileceği başka tüketiciler olduğu için korunur. İşçi, işverenin baskı yapmasından, çalışabileceği başka işverenler olduğu için korunur. Ve bu böyle devam eder. Ve piyasa bunu kişisel olmayan bir biçimde ve merkezi otorite olmadan yapar. (Kapitalizm ve Özgürlük: 12-13)


İlk sorun, piyasada bir insanın bir oy değil de, bir doların bir oy olmasıdır. Kimileri bunun bir erdem olduğunu iddia eder: Özellikle bir ürüne yönelik tercihim varsa arzumun yoğunluğunu yansıtacak şekilde daha çok dolar oyu verebilirim. Ne var ki bu, iki meseleyi birbirine karıştırır. İnsanların kendi arzularının yoğunluğunu ifade etmelerine olanak sağlayan bir toplumsal tercih sisteminde sorun yoktur. Aslında bu, otonom karar vermeyi başarmak için gereklidir. Fakat piyasa seçimlerinde insanların verecek çok farklı sayıda dolar oyu olmasında yanlış olan bir şey var. Bazıları, kimisinin binlerce kez oy kullanabilirken kimisinin bir kez veya hiç oy kullanamadığı siyasal seçimi kusursuz özgürlük örneği olarak gösterir. Ne var ki bu tam da piyasanın sağladığı türde bir özgürlüktür. Yüksek geliri olanlar, düşük gelirlilere göre piyasadaki tedarikçilerin tedarik edecekleri üzerinde daha büyük bir etkiye sahiptir. Bu da “piyasa özgürlüğünün” çoğu zaman insanların ihtiyaç duyduğu ya da istediği sonuçları doğurmamasını açıklar. Birçok topluluk temel aile hekimliği ihtiyacından mustaripken neden bu kadar çok estetik cerrah var? Kozmetik estetik cerrahi talebi temel sağlık hizmetlerinden nasıl daha yüksek olabilir? Sağlık piyasasında temel sağlık hizmetleri için oy verenler estetik cerrahi için oy verenlerden daha çoktur. Aynı şekilde insanların temel sağlık hizmetlerine yönelik arzusunun yoğunluğu estetik cerrahiye yönelik arzusundan daha fazladır. Ancak, estetik cerrahi lehinde oy verenlerin kendi daha az baskılayıcı arzuları için verecek daha çok oyu vardır, temel sağlık hizmetleri için oy verenlerin ihtiyaçları ölüm kalım meselesi olsa bile. Dolayısıyla, sağlık hizmetleri kararları piyasaya bırakıldığında, estetik cerrahi gibi marjinal fayda sağlık hizmetleri karşılanırken, yoksullar için temel sağlık hizmetleri sağlanamaz.


İkincisi, işçiler ve kredi alanlar, seçilecek işverenlerin ve kredi verenlerin çokluğuyla sözde zordan korunuyor olsa dahi emek ve kredi piyasalarındaki iki yönlü gönüllü ve bilinen değişimin nasıl artan eşitsizliklere yol açabildiğini üçüncü bölümdeki (Siyasal İktisadın ABC’si kitabı) basit tahıl modelinde görmüştük. Friedman’ın piyasa mübadelesini zorlayıcı değilmiş gibi resmedişinin arkasında piyasada karşı karşıya gelenlerin nereden geldiklerinin önemini göz ardı etmesi yatar. Tahıl modelinde gördüğümüz gibi, bazıları tahıl tohumu ile bazıları ise hiçbir şeyleri olmadan girdiğinde, tohumu olanların işveren olacakları olmayanların ise işçi olacakları tümüyle tahmin edilebilirdir. Dahası, tahıl tohumu kıt olduğu müddetçe tohumu olan işverenlerin hiç çalışmasalar bile emek mübadelesinin verimlilik kazanımından aslan payını elde edecekleri tahmin edilebilir. Benzer biçimde, kredi piyasasına daha fazla tahıl tohumu ile katılanların olmayanlara kredi vereceğini ve tahıl tohumu kıt olduğu müddetçe kredi verenler hiç çalışmasalar bile kredi alanların üretkenliğinden aslan payını faiz olarak elde edecekleri tahmin edilebilir. Tohumu olmayanlar ücret karşılığında emek kapasitelerini gönüllü olarak mübadele ettiğine ve kredi alanların neticelerinin tamamen farkında olarak faiz ödemeyi kabul ettiğine dayanarak Friedman, isterse bu sonuçların zorlayıcı olmadığını ilan edebilir. Ama bu yalnızca zorun kökeninin yerini değiştirmek olur. İşçileri ve kredi alanları soyulmaya gönüllü olmak için zorlayan, tohumlarının olmayışıdır. İlk başta onların emek ve kredi piyasalarında tohumları olmadan ortaya çıkmaya gönüllü olduklarına inanmalı mıyız?


Friedman, rekabetin olmadığı koşullardaki mübadeleyi zorlayıcı olarak kabul ettiğinde yolu açar. Ancak rekabetin olmadığı koşullardaki mübadeleler iki yönlü gönüllü, biliniyor ve iki tarafa da faydalıdır. İnsan, Friedman’ın neden rekabetin olmadığı piyasalardaki mübadeleyi zorlayıcı ve itiraz edilebilir kabul ettiğini merak ediyor. Sadece bir şirketin olduğu şehirde, işsiz kalmaya özgür olduğuma göre eğer iş bulabilirsem çalışmak çalışmamaktan herhalde daha iyidir. Sadece bir bankanın olduğu şehirde, hiç kredi almamaya özgür olduğuma göre kredi almak kredi almamaktan herhalde daha iyidir. Ama Milton Friedman bile her iki durumda anlaşma gönüllü olmasına ve karşılıklı iki tarafa da faydalı olabilmesine rağmen rekabetin olmadığı koşullardaki piyasa çıktılarının zorlayıcı olmadığını ilan etme cüretine sahip değildir. Bir kez zorlayıcı olmayan koşullardaki gönüllü mübadelelerin sadece mübadelenin bir tarafının farklı ortaklar arasından seçim yapma fırsatı olmasına rağmen zorlayıcı olduğunu kabul ettiğimizde, rekabetin olduğu koşullardaki mübadelelerin de nasıl zorlayıcı olabileceğini kolayca görebiliriz. Başlangıç koşulları eşitsiz, gönüllü, bilinen ve karşılıklı faydalı ise rekabetin olduğu koşullarda yer alsa dahi mübadeleler zorlayıcı olabilir ve eşitsiz sonuçlara yol açabilir.

Friedman’ın piyasa kararlarının zordan azade olduğu iddiası ile ilgili üçüncü sorun alıcılar ve satıcıların konu hakkında hiçbir sözü olmayan üçüncü tarafların menfaatlerine aykırı sonuçlara sahip anlaşmalara sıklıkla varmalarıdır. Friedman “mahalle etkileri” dediği şeyin kurbanlarının zorlandığını kabul eder ama bunların çok nadir ortaya çıkan rahatsızlıklar olduğunu varsayar. Dördüncü bölümde gördüğümüz gibi, siyasal iktisatçılar piyasa mübadelelerinde dış etkilerin istisnadan ziyade kural olduğuna inanır, böylelikle alıcılar ve satıcılar kararlar alırken kendi çıkarlarına danışılmasında söz hakkı verilmeyen birçok kişi haklarından mahrum bırakılır ve "zorlanır".

Dördüncü sorun Friedman’ın ekonomik etkinliklerin uyumlulaştırılması için en iyi çözümü yanlış varsaymasıdır. Basitçe “milyonların ekonomik etkinliklerini koordine etmenin yalnızca iki yolu —zor kullanmayı içeren merkezi yönlendirme ve piyasanın tekniği, bireylerin gönüllü işbirliği— olduğunu” iddia eder. Gelecek bölümde katılımcı demokratik planlamanın nasıl işlediğini araştıracak ve herkesin çıktılardan etkilenme derecesine göre ekonomik kararlara iştirakine izin verdiğini göreceğiz. Friedman’a göre katılımcı planlama “zor kullanmayı içeren merkezi yönlendirme” kategorisine dahildir. Ancak okuyucunun göreceği gibi durum bu değildir; Friedman’ın, lehinde hiçbir delil öne sürmediği temel varsayımı, ekonomik etkinlikleri koordine etmenin yalnızca iki yolu olduğu iddiası geçersizdir.


*Yedinci yazı için tıklayınız.

105 views0 comments

Comments


bottom of page