top of page
Writer's pictureSiyasal İktisat

Pandemide İşçi Sınıfının Durumu: Toplumsal Cinayet Olarak Pandemi - Necati Çıtak

Pandemi politikalarının başarısızlıklarını ‘cinayet’ olarak adlandırmak uygun olabilir mi? Yazının başlığını Friedrich Engels’in ‘’İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu’’ adlı kitabından esinlendiğimiz için bu soruyu “toplumu sorumlu bir bütün olarak’’[i] tanımladığı şu sözleriyle cevaplamak mümkün:

‘’Burjuvazi bu konuda gerçeği konuşmaya cesaret edemez, çünkü kendini suçlamış olur. Oysa tüm emekçiler buna “toplumsal cinayet” diyorlar ve tüm toplumumuzu bu suça ortak olmakla suçluyorlar…Toplum binlerce insanı yaşamın gereklerinden yoksun bıraktığı, içinde yaşayamayacakları konumlara soktuğu –kaçınılmaz sonuç olan hastalık ve ölüm gelinceye dek o koşullarda kalmaya elindeki güçle zorladığı– bu milyonlarca mağdurun yok olacağını bildiği ve gene de bu koşulların sürmesine izin verdiği zaman, toplumun o yaptığı, bir bireyin yaptığı gibi kesinlikle cinayettir; örtülü, kasıtlı cinayettir; hiç kimsenin kendisini savunamadığı bir cinayettir; kimse katili görmediği için, mağdurun hastalık ve ölümü doğal göründüğü için cinayet gibi olmayan cinayettir; çünkü suç bir şeyi yapmaktan çok yapmamanın sonucudur. Ama cinayettir.’’[ii]

Gaziantep’te COVID-19 olduğu halde çalışmaya zorlanan işçinin ailesinden 3 kişinin yaşamını yitirmesi, İstanbul’da Sosyal Güvenlik Kurumu’nun alınan raporların ilk iki günü karşılamaması ve fabrikanın da bu iki günü ödememesi nedeniyle geç test yaptırdığı için bir işçinin ölmesi, Dardanel fabrikasında zorla ‘’kapalı devre çalışma sistemi’’ne geçilmesi gibi haberler ile Engels’in bu sözlerini birlikte okuduğumuzda, kapitalistlerin COVID-19 yoluyla toplumsal cinayetten suçlu olduklarını söylememize engel bir durum yoktur.

Bu cinayette kapitalist toplumun -yani gerçek adıyla burjuvazinin- yancıları, siyasi oligarşi ve sınıflı bilim kurumudur. Virüsün yayılmasını durdurmak için patronların, yani mali oligarşinin çıkarlarına el uzatan, hiçbir önlem almamayı seçen siyasi oligarşi ile restoranlarda alınacak tedbirleri, otobüslere kaç kişi ve nasıl binilebileceğini, hangi yaş gruplarının hangi saat dilimlerinde dışarı nasıl çıkabileceğini ve benzeri birçok kuralı belirleyen ancak işçi sınıfının pandeminin başından beri dip dibe üretim yaptığını, sokağa çıkma yasağı günlerinde bile çalıştırıldığını, kapalı üretim sisteminde modern köle[iii] olarak çalışmak zorunda bırakıldığını görmezden gelen günümüz sınıflı bilim kurumu bu cinayette burjuvazinin suç ortaklarıdır (Çıtak, 2020).

Bilim kurumu, birkaç örnek dışında, işçilerin sağlığı ve yaşamı açısından çalışma koşullarının ne kadar zarar verici olduğunu bilmesine rağmen o koşulları düzeltmek için siyasi iktidara hiçbir şey söylememiş ve eyleme geçmemiştir. Eylemsizlikte bir eylem olduğu için, katili görüp açıklamaya çalışan bilim insanlarını bunun dışında tutarak hiçbir şey yapmayan bilim kurumu bu suça ortak olmuştur.

Burjuvazinin kendi profesörlerinin gerici olmasını istediği bilinmektedir.[iv] Pandemiden önceki dönemde bilim insanları bencil efendilerine boyun eğmiş, yalnızca bilmiş olmak için bilgi biriktirmekle yetinmiş, toplumun dışında kalıp bireyselleşmiş ve sadece kendi ortamlarında kendileri için sadece birbirleriyle mücadeleye etmiş olduklarından pandemi döneminde de toplumsallık üzerine değil, bireysellik üzerine uyarılarda bulunmuştur. Bu nedenle günümüzde bilimsel-teknolojik gelişmeler ve toplumsal yöntemler ile salgınları anlama, önleme ve mücadele etme yeteneğine sahip olmamıza rağmen mevcut düzen bu yeteneğimizi kullanmamıza izin vermemiştir (Akış, 2020).

Ne yazık ki kapitalizmin emrinde olan tıbbın da kendine özgü çelişkileri mevcuttur. Hastaneler yeterli bilgi, emek gücü ve ekipmanla dolu olsa da, sınıfsal eşitsizliğin yarattığı sefalete karşı mücadele eden sağlık emekçilerini görsek bile, kapitalizmin emrindeki tıp son derece ironiktir. Çünkü sağlık emekçileri gerçekten insanların hastalığını/acısını azaltmak isterler ancak bunu yapacak araçlardan örgütlü mücadeleden uzak oldukları için yoksundurlar.

Ayrıca hem bilim kurumu hem de kapitalizmin emrindeki tıp, COVID-19 ve ona bağlı ölümleri düzen içinde ele alarak toplumsal eşitsizliklerin bu düzende çözümlenebileceği gibi çok daha tehlikeli bir işlevi yerine getirmiş olmaktadır. Eşitsizliklere kapitalist düzen içi bir çizgide çözüm arayan bu grup kaçınılmaz olarak sağlıktaki eşitsizliklerin nedeni olarak eğitim ve gelir düşüklüğünü görmekte, ama bunların içine yerleştikleri genel bağlamı (kapitalist üretim ilişkileri) ısrarla görmezden gelmekte, hatta buna vurgu yapanları ekarte etmeye çalışmaktadır (Binbay, 2020).

Ancak tarihsel olarak bakıldığında, Rudolf Carl Virchow’un Yukarı Silezya Raporu’ndan beri, bir hastalığın/salgının toplumun geniş bir kesimini etkilemiş olması, sıklıkla normal sınıfsız toplumsal süreçlerin parçalanmasıyla mümkün olduğundan, COVID-19’a ve onun sonuçlarına sebep olan şey virüsün kendisi değil, aslında üretim ilişkilerindeki bozulmadır. Yani aslında salgın, politik ve toplumsal örgütlenme tarafından üretilen kusurların ürünü olan suni bir salgındır.[v] Kârını maksimize etmek isteyen sınıflı üretim tarzının sebebi olduğu üretim ilişkilerindeki bozulma, toplumsal eşitsizlikleri ortaya çıkarmış ve bu hem salgının nedeni hem de sonuçlarına etki eden en önemli faktör olmuştur (Çıtak, 2021a).

Ayrıca, kapitalizm sadece COVID-19’a sebep olmamış, onun geniş ve hızlı yayılması için gerekli koşulları da teşvik etmiştir. Bunun nedeni, kapitalizmin insanları küresel bir sermaye akışı, uluslararası bir emek ve artı değer bölüşümü ve geniş bir turizm endüstrisiyle birbirine bağlaması olarak kabul edilebilir. Kapitalizmin yalın üretime ve "tam zamanında" lojistiğe bağımlılığı, virüsün ana tedarik zinciri yollarından hızla akmasına izin vermiştir. Bu nedenle kapitalizmin virüsü yüksek hızlı yollardan dünyanın dört bir yanındaki yüzlerce ülkeye hızlıca iletmesi şaşırtıcı olmamıştır (Moody, 2020).

Öte yandan David Harvey'in de öne sürdüğü gibi, post-Fordist üretim rejimleriyle yükselen 40 yıllık neoliberalizm, kamuyu COVID-19 gibi bir halk sağlığı kriziyle yüzleşmeye tamamen açık hale getirmiş ve hazırlıksız bırakmıştır (Sedim, 2020). Emekçiler üzerine uygulanan onlarca yıllık kemer sıkma politikaları, sağlıkta reform söylemleri, Sovyetler’in yıkılması sonrasında emekçilerin daha önceden elde ettikleri sınırlı sosyal kazanımların çok uluslu şirketler tarafından gasp edilmesi ve patronlar için uygulanan sübvansiyonlar, COVID-19'un kapitalist kaynaklı yayılmasını yavaşlatmak için pek bir şey yap(a)mamıştır. Kapitalizmin en çok bağlı olduğu işçiler ve sistemin-sermayenin nihai yararı için doğrudan dışladığı insanlar, COVID-19'un yükünü çekmeye bırakılmıştır.

Kapitalist üretim tarzının hüküm sürdüğü tüm coğrafyaların ortak noktası toplumsal eşitsizlik olduğu için de neredeyse tüm coğrafyalarda emekçi sınıflar “ya açlık ya kölelik/hastalık/ölüm” dayatmasına/ikilemine maruz kalmış ve bu dayatmanın sonucunda milyonlarca emekçi erken yaşta önlenebilir bir hastalığa ve doğal olmayan bir ölüme sürüklenmiştir.[vi] İşte bu nedenle pandemide yaşanılan ölümlere toplumsal cinayet dememizde bir mahsur yoktur (Sedim, 2020, Abbasi, 2021).

Bu suçlamayı kanıtlayacak en az beş gerçek vardır (Sedim, 2020, Çıtak 2020, Çıtak, 2021b). Birincisi, sınıfsal olarak tabakalanmış şehirlerin ‘’dibinde’’ ölü ve ölmekte olan bedenler daha çoktur. İkincisi, işçi sınıfı ölüm ve hastalık oranlarının yüksek oranlarını açıklayacak kapitalist üretim tarzının "ebedî doğal yasaları" ve sağlıksız özellikleri, emekçilerin aşırı kalabalık konutlarda yaşama ve emekçi evlerinin kötü barınma şeklindeki zararlı yönleri gibi akılcı ve gerçek mekanizmalar vardır. Üçüncüsü, önceden beri devam eden düşük gelir ve dengesiz gelir durumu hastalıklara karşı en iyi önleyici yöntemler olan iyi beslenmenin, iyi ruhsal duruma sahip olmanın, yeterli dinlenebilmenin, tatil yapabilmenin önündeki en önemli engellerdir. Dördüncüsü, işçi sınıfının neredeyse tamamı evden çalışmaya uygun bir alanda çalışmamaktadır. Beşincisi, evde kalamayan emekçiler için kasıtlı veya en azından ağır ihmal içeren yasalar ve genelgeler çıkarılmıştır. Bu koşullar altında yaşayan ve en gerekli geçim araçlarını bile zorlukla elde edebilen bir sınıfın pandemiden önce de sağlıklı olmadığı ve bu nedenle pandemide daha çok hastalanıp öleceği apaçıktır.

Bu gerçeklerin bilimsel kanıtlarına Engels’e ithafen İngiltere’den başlamak daha doğru olacaktır. Gördüklerimiz Engels’in yazdıklarından yaklaşık 175 yıl sonra emekçiler için hiçbir şeyin değişmediği yönündedir ve halen emek gücünün hayatının ne kadar süreceği sermayenin umurunda bile değildir.[vii] Sermaye sadece ölü emek değildir. Her zaman emeği öldüren ve buna hep devam edecek şeydir[viii] ve unutulmamalıdır ki sermaye tepeden tırnağa kana ve pisliğe bulanmış olarak gelir.[ix]

Pandemiden bir önceki yıl, yani 2019 yılı, önlenebilir ölüm istatistiklerine göre önlenebilir ölümler, İngiltere'nin en yoksun bölgelerinde en az yoksun bölgelere göre 2.2 kat fazla idi (ONS, 2021a). Bu farklılığın pandemi ile birlikte artacağı bilinmekteydi. İngiltere Halk Sağlığı Kurumu’nun (PHE) yayınladığı “COVID-19 risk ve sonuçlarındaki farklılıklar’’ adlı rapor son 5 yılda en yoksun bölge ile en az yoksun bölgede yaşayanlar arasında görülen ölüm oranlarındaki eşitsizliğin COVID-19 ile birlikte %40 arttığını ortaya koymuştur (PHE, 2020). Ayrıca aynı raporda, önceki yıllarla karşılaştırıldığında ölümlerin bu dönemde siyahlarda beklenenin 4 katına, beyazlarda ise 1,8 katına çıktığı görülmektedir.

Birleşik Krallık’ta yapılan bir başka çalışmada son 10 yılda sınıfsal eşitsizliğin yaşam beklentisine yaklaşık altı hafifletme stratejisi uygulanmayan (tam kilitlenme, okulların kapatılması, ve sadece mücbir sebepli kurum ve iş yerlerinin çalışmasının sağlanması) COVID-19 pandemisi kadar olumsuz etkisi olduğu saptanmıştır (hafifletme stratejisi uygulanmayan COVID-19’un yaşam beklentisine etkisi -5.9 yıl, eşitsizliğin yaşam beklentisine etkisi -3.5 yıl). Eşitsizlikle ilgili yaşa standardize edilmiş her 100 bin kişide ölüm oranının ise hafifletme stratejisi uygulanan (tam kilitlenme, okulların kapatılması, ve sadece mücbir sebebli kurum ve iş yerlerinin çalışmasının sağlanması) COVID-19 pandemisindeki yaşa standardize edilmiş her 100 bin kişideki ölüm oranından 8 kat fazla olduğu tahmin edilmektedir (sırasıyla, 253 kişiye karşılık 35 kişi). Buradan, COVID-19 pandemisinden önce, son 10 yıldır, Birleşik Krallık’ta aslında altı ile sekiz COVID-19 pandemisine denk düşen “sınıfsal eşitsizlik’’ yaşandığı anlaşılmaktadır (McCartney, 2020).

1 Mart-31 Temmuz 2020 arasında İngiltere’de ölen 300 bin kişi incelendiğinde her dönemde hem COVID-19 nedenli hem de diğer nedenlerle ölümlerin en az yoksun olan bölgede yaşayanlara göre en yoksun olan bölgede yaşayanlar arasında, kapanmalara göre 2.3 ile 3.1 kat fazla olduğu görülmüştür (ONS, 2020) (Şekil 1). En yoksun bölgede yaşayanların işçi sınıfı olduğu herkesin malumudur. Çünkü kentsel peyzajı yeniden şekillendirmek için kâr odaklı işletmelerin politikaları ile işçi sınıfı şehrin merkezinin dışına eteklerine doğru çıkarılmıştır. Büyük modern şehirlerin genişlemesi sırasında, özellikle de merkezi alanlardaki toprağa yapay bir ekonomik artan değer verilmiş ve bunun sonucunda bu alanlarda sınıfsal bir değişim olmuştur.

Şekil 1. Yaşa standardize edilmiş tüm ölümlerin ve COVID-19 ile ilişkili ölümlerin İngiltere özelinde çoklu yoksunluk indeksine (IMD) karşılaştırılması


Şehrin dışında yaşamak zorunda kalan işçi sınıfı daha fazla ve daha uzun süre toplu taşıma kullandığı için hastalık riskinin daha da artacağı bilinmektedir. İngiltere Ulusal İstatistik Ofisi'nin Mayıs 2021’de yaptığı bir çalışma da bunu desteklemektedir. Bu çalışmada Birleşik Krallık’ta iş yeri konumuna, işe seyahat tipine ve işyerinde fiziksel olarak mesafe sağlayabilme yeteneğine göre COVID-19 için pozitif olma olasılığı incelenmiştir (ONS, 2021b). Bu araştırmaya göre iş yerinin konumu, işe seyahat şekli ve iş yerinde fiziksel olarak mesafe sağlayabilme becerisinin tümü, COVID-19 için pozitif olma olasılığı ile ilişkilidir. İşe gitmek zorunda kalanların, seyahat şekline bakılmaksızın, evden çalışanlara göre COVID-19 pozitif olma olasılığı daha yüksek saptanmıştır (en yüksek 2.9 kat). İş yerinde fiziksel mesafeyi sürdürmenin çok zor olduğunu bildirenlerin işyerinde fiziksel mesafeyi korumanın kolay olduğunu söyleyenlere göre COVID-19’a yakalanma olasılığının her zaman daha yüksek olduğu saptanmıştır (en yüksek 2.6 kat).

Görüldüğü gibi tüm çalışanlar aynı risklerle karşı karşıya değildir. İş gücünü daha yüksek oranlarda satabilen ve daha fazla özerkliğe sahip işlerde çalışabilen emekçiler, evden çalışarak riskleri azaltabilirler. Ancak, COVID-19’a karşı, sömürdüğü ‘’ast’’larının bölünmüş emeği ile yaşayan şirketlerin genel müdürlerinden ve patronlarından daha savunmasızdırlar.[x]

İngiltere’deki 17 milyon yetişkini pandemide geçen 10 aylık periyotta inceleyen yeni bir çalışmada, ilk pandemi dalgasında COVID-19’a yakalanma (en az 1.4 en fazla 2 kat), COVID-19 nedenli hastaneye (en az 1.4 en fazla 1.6 kat) ve yoğun bakıma yatış (en az 2.1 en fazla 3.2 kat), COVID-19 nedenli ölüm (en az 1.2 en fazla 1.5 kat) beyazlara göre diğer tüm etnik gruplarda, ek hastalıklar, yaş, cinsiyet farklılıkları eşitlendikten sonra bile, daha yüksek oranda olmuştur. İkinci dalgada ise COVID-19’a yakalanma açısından beyazlar dahil tüm etnik gruplar arasında neredeyse fark kalmaz iken COVID-19 nedenli hastaneye (en az 1.2 en fazla 1.9 kat) ve yoğun bakıma yatış (en az 1.7 en fazla 2.7 kat) ve COVID-19 nedenli ölüm (en az 1.1 en fazla 1.8 kat) açısından beyazlara göre diğer tüm etnik grupların, ek hastalıklar, yaş, cinsiyet eşitlendikten sonra bile, daha yüksek riske sahip oldukları görülmüştür (Mathur, 2021). Yani zamanla hastalık oranları eşitlense bile hastalık nedenli ölümler etnik farklılık göstermeye devam etmiştir.

Burada belirttiğimiz etnik/ırk farkının en önemli sebebi sınıflı toplumlar ile birlikte ortaya çıkan ayrıcalıklardır. Toplumlarda ayrıcalıkların yaşanmaya başlanmasıyla birlikte eşitsizlikler doğmuştur (Hamzaoğlu, 2006, Hamzaoğlu, 2014). Yapılan çalışmalar ve yayınlanan raporlar sınıfsal eşitsizliği görmezden gelerek bu durumu etnik durum veya göçmenlik ile örtmeye çalışsa da asıl sorun sınıfsal eşitsizliktir.

Öte yandan sınıf hiyerarşisinin, ırk hiyerarşisi ile iç içe geçtiğini söylememizde de mahsur yoktur. Tüm emekçiler, sınıflı toplum ile birlikte sömürülürken hem ekonomik sömürü hem de dışlanma sıklıkla beyaz olmayanların çalışma ve yaşam koşullarını daha da kötüleştirmiştir. Beyaz emek, diğer sınıfdaşlarının ekonomik ve toplumsal dışlanmasından yararlanmış ve hatta kimi yerlerde bu “renk” sınırını/çizgisini korumak ve güçlendirmek için örgütlenmiştir. Ancak, unuttukları şudur ki bundan asıl fayda sağlayanlar patronlardır. Renk sınırı/çizgisi sınıf mücadelesini engellemiş ve bu nedenle uzun vadede esasen herkes için yaşam ve çalışma koşullarında bozulmaya yol açmıştır. Sonuçta hastalanan ve ölenler, etnik ve ırksal farklılıklara bakılmadan emekçi sınıflar olmuştur.

Görüldüğü gibi işçi sınıfının iş koşulları onları virüse maruz bırakmakta, kötü koşullar altında yaşayan ve en gerekli geçim araçlarını bile kıt kanaat elde edebilen bu sınıf daha çok hasta olmakta ve daha çok ölmektedir. Bu, 175 yıl önce Engels’in anlattığı, havayı lif tozlarının sardığı pamuklu ve keten iplik eğirme fabrikalarında emekçilerin kirli havaya maruz bırakılıp erken yaşta akciğer hastalıkları ve sonunda had safhada veremle son bulan hayat hikayelerinden hiç de farksız değildir. ‘’İngiltere’de İşçi Sınıfının Durumu’’ kitabında geçen şu bölümün günümüzde değiştiğini kim iddia edebilir: ‘’Komisyon tarafından dinlenen tüm tıp adamları, sağlığı çökertmek ve erken bir ölümün yolunu hazırlamak için bundan daha başka tür yaşam biçimi icat edilemeyeceği konusunda görüş birliğindeler.’’[xi]

Engels'in çalışmalarının süregelen geçerliliği korunmaktadır. Ancak bu sadece tarihsel bir tesadüf değildir. Tarihsel bir tesadüf olmadığını diğer sınıflı toplumlarda da aynı durumun olmasından anlayabiliriz.

Dünya nüfusunun %5’ini oluşturmasına rağmen, küresel toplam sağlık harcamalarının neredeyse yarısının (%45) yapıldığı ABD’de de tüm toplum bu salgından benzer şekilde korunamamıştır. 2019 yılında Gallup tarafından yapılan “ABD’de Sağlık Maliyet Krizi’’ adlı çalışmada ortaya konan “son yıllarda Amerikalıların sağlık için ödemek üzere tahmini 88 milyar dolar ödünç aldıkları ve son 12 ay içinde maliyet nedeniyle, 65 milyon yetişkinin sağlık sorunu yaşamasına rağmen, tedavi için sağlık kuruluşlarına başvurmadığı’’ gerçeği pandemiden önce hem sağlık hizmetine eşit şekilde ulaşılamadığını hem de toplumsal eşitsizliğin derinliğini ortaya koymaktadır (GALLUP, 2019). Pandemi ile birlikte var olan eşitsizlikler derinleşmiş ve COVID-19, kapitalist üretim tarzının hüküm sürdüğü tüm coğrafyalarda olduğu gibi, ABD’de de özellikle işçi sınıfını vurmuştur.

Pandeminin ilk günlerinde New York ile ilgili çıkan bir haber Engels’in kitabında belirttiği ‘’Üst burjuvazi Chorlton’da ve Ardwick’de ya da Cheetham Hill’in rüzgarlı tepelerinde, Broughton’da ve Pendleton’da yani daha uzak yerlerde, bahçeli, villa tipi rahat ve hoş evlerde, kır havasını içlerine çekerek özgürce yaşarlar.’’[xii] , ‘’Salgın yaklaşırken kentteki burjuvaziyi yaygın bir terör duygusu sarmıştı. İnsanlar, yoksulun sağlık yoksunu evlerini anımsadılar ve bu kenar mahalle evlerinin her birinin bir bela merkezi haline gelmesinin ve oradan mülk sahibi sınıfın evlerini de sıraya dizip yıkımı her yöne doğru yaymasının kaçınılmaz kesinliğini düşünerek tir tir titrer oldular.’’[xiii] durumların halen geçerli olduğunu göstermiştir.

Bu habere göre New York COVID-19 krizinin merkezi haline geldikçe, özellikle zengin olanlar New York dışındaki küçük kasabalardaki ikinci evlerine kaçmışlardı, ancak hastalığı yayma potansiyeline sahip oldukları için oradaki yerli zenginler tarafından düşmanlık ve korku ile karşılanmışlardı. 19. yüzyılın Manchester'ındaki burjuvazi temiz havayı solumak için kırsal bölgeye çekilirken, bugünün zengin New York'lularının çoğu koronavirüsten kaçınmak için şehirden kaçmışlardır (The Guardian, 2020). Büyük şehirlerden kaçış şeklindeki benzer bir durum hatırlanacağı gibi ülkemizde uygulanan 17 günlük kapanmada da yaşanmıştı (BBC, 2021).

Pandeminin bir yıllık verilerine göre ABD’de COVID-19’un merkez üssü olarak kabul edilen New York’un en yoksul ilçesi olan Bronx’ta (her üç kişiden birinin yoksulluk sınırının altında yaşadığı en yüksek ırksal/etnik azınlık oranına sahip, hanehalkı medyan geliri en düşük olan ilçe) hem 100 bin kişi başına COVID-19 nedenli hastaneye yatış sayısı hem de 100 bin kişi başına onaylanmış COVID-19 nedenli ölüm sayısı en zengin ilçe olarak kabul edilen Manhattan’a göre (ABD’de en yüksek hane halkı medyan yıllık gelirine sahip, yoksulluk sınırının altında yaşayan insan oranı %10 olan ilçe) 1.75 kat daha fazla olmuştur (Şekil 2).

Şekil 2. Mart 2020 ile Şubat 2021 arasında COVID-19 ile ilişkili New York City’in en yoksul ve en zengin ilçelerinde hastaneye yatış ve ölüm oranları (New York City belediyesi resmi internet sitesinden 23.02.2021 tarihinde indirilen veriler ile oluşturulmuştur)


New York’ta COVID-19 ve COVID-19 nedenli ölümlerin en az oranda olduğu en zengin ilçe Manhattan’ın mahallerini incelediğimizde sınıfsal farklılıkların ve bu farklılıkların sonuçlarının mahalle düzeyine kadar indiği görülmektedir. Manhattan’ın en yoksul/yoksun mahallerinden biri olan East Harlem’de (yıllık ortalama gelir 34 bin dolar) 100 bin kişi başına COVID-19 nedenli ölüm oranı en zengin mahallesi olan Murray Hill’e (yıllık ortalama gelir 117 bin dolar) göre 4.5 kat fazladır (453’ye karşılık 102) (NYCH, 2021). İki mahalle arasında COVID-19’un olgu ölüm hızı da (case fatality rate-CFR) belirgin farklılık göstermiştir. CFR zengin mahallede %2.5 iken yoksul mahallede %6.4 (yaklaşık 2.5 kat) olmuştur. Birbirine komşu olan bu iki mahallenin merkezleri arasındaki uzaklık sadece 4,5 kilometre iken COVID-19 nedenli ölümler arasında oluşan bu farkın tek sebebi vardır: Sınıfsal Eşitsizlik!

Sınıflı toplum yoksulluğu ve yoksunluğu, yoksulluk ve yoksunluk da sağlıksızlığı oluştururken, sağlıksızlık da yoksulluğun ve yoksunluğun idamesini sağlamıştır (eşitsizlik döngüsü).[xiv] Bu döngüyle birlikte eşitsizlik doğuştan edinilen bir hastalık olmuş ve COVID-19 pandemisinde hastalığın etkileri sınıfsal farklılık göstermiştir.

Derinlere kök salmış eşitsizlik, ABD’nin Kaliforniya eyaletine bağlı en kalabalık ilçesi olan Los Angeles County’de COVID-19'un ezici bir şekilde yayılmasının hem semptomu hem de kritik bir nedeni olmuştur. İlçe verileri, ülkedeki en yüksek vaka oranlarından birine sahip ağırlıklı olarak Latin kökenli kişilerin yaşadığı bir mahalle olan Pacoima'nın, daha zengin olan Santa Monica'dan yaklaşık 5 kat daha fazla COVID-19 vakasına sahip olduğunu göstermiştir. Aynı ilçenin yıllık ortalama hane geliri Hollywood ünlülerine ev sahipliği yapan Brentwood'un ortalama hane gelirinden 3 kat daha az olan bir Latin yerleşim bölgesi olan Boyle Heights'ta COVID-19’a yakalanma oranı 5 kat daha fazladır (NewYork Times, 2021) (Şekil 3)

Şekil 3. Los Angeles County’nin en yoksul ve en zengin mahalleleri arasında COVID-19 pozitifliğinin değişimi


Kaliforniya’nın ilçelerini inceleyen bir başka çalışmada, yüksek işçi sıkıntısına sahip (yüksek işçi sıkıntısı: işçi sınıfının daha fazla oranda yaşadığı, geçim ücretinden daha az kazanan hane sayısı daha fazla olan ve daha fazla oranda eyalet ortalamasından daha fazla kişinin yaşadığı kalabalık hanelere sahip ilçeler olarak kabul edilmiş) 15 ilçeden 14’ünde COVID-19 pozitiflik oranı %8’in üzerinde iken düşük işçi sıkıntısına sahip 37 ilçeden sadece ikisinde %8’in üzerinde saptanmıştır (Flores ve Pandilla, 2020) (Şekil 4).


Şekil 4. Kaliforniya’nın ilçelerinin yüksek ve düşük işçi sıkıntısına sahip ilçeler şeklinde sınıflandırılması sonrasında COVID-19 pozitiflik durumları


Şekil 5. Kaliforniya’da ilçelerin ortalama hanedeki kişi sayısı, işçisi olan ve geçim ücretinin altında olan hanelerin yüzdesi ile COVID-19 pozitifliği oranı arasındaki ilişki. Mavi büyük noktalar pozitiflik oranı %8’in üzerinde olan yerleri göstermektedir.


Şekil 5’den de anlaşılacağı üzere hanede yaşayan kişi sayısının artması, geçim ücretinin altındaki hanelerin yüzdesi ve COVID-19 pozitifliği arasında ileri düzeyde bağlantı vardır.

ABD’de ve sınıflı toplumların hepsinde açıkça bir toplumsal savaş kol gezmektedir. Engels'in tartıştığı bu "toplumsal savaş"[xv] kavramı, yoksulları kapitalizmin harcanabilir kurbanları olarak görür. Ancak bu istenmeyen bir durum değildir, kasıtlıdır. Çünkü toplum bu tür koşulların işçilerin sağlığı ve yaşamı için ne kadar zararlı olduğunu bilir ama yine de bu koşulları iyileştirmek için hiçbir şey yapmaz. Eylemlerinin sonuçlarını bilir.

New York’ta yapılan bir başka çalışmada, test yapılma oranı aynı olan, farklı gelir gruplarından kişiler karşılaştırılmış ve kişi başına gelir ile Covid-19 test sonucunun negatif çıkması arasında belirgin bir pozitif ilişki saptanmıştır (Schmitt-Grohe S ve ark, 2020). Bu çalışmanın sonuçlarına göre azalan gelirin hastalığa yakalanmayı %27 oranında artırdığı hesaplanmıştır (Şekil 6).

Şekil 6. Negatif test çıkma olasılığı ile ortalama kişi başına gelir arası ilişki


ABD’nin Louisiana eyaletinde entegre bir sağlık sistemindeki (Ochsner Health) hastaların geriye dönük tarandığı bir çalışmada COVID-19 nedenli hastaneye yatış ve ölüm, beyazlar ve siyahlar arasında farklılık göstermiştir (Price-Haywood ve ark., 2020). Bölgede sağlık sistemine kayıtlı 10 kişiden üçü siyah olmasına rağmen, COVID-19 nedenli hastaneye yatan her dört hastadan üçü ve COVID-19'dan ölen her 10 hastadan 7'si siyahtır. Üstelik ırklar arasında kamu ve özel sağlık sigortasına sahip olma orantısı açısından bir fark yoktur. Çoklu değişkenli analizde siyah ırk ve düşük gelirli bir bölgede ikamet etmek hastalığa yakalanma açısından bağımsız risk faktörleri olarak saptanmıştır. Araştırmacılar sınıfsal ve klinik özelliklerdeki farklılıkları istatistiksel olarak düzelttikten sonra yaptıkları karşılaştırmada COVID-19 nedenli ölümün ırksal olarak farklılık göstermediğini bulmuşlardır. Bu sonuçtan yapılacak çıkarım sınıfsal eşitsizlik olmasaydı veya ortadan kaldırılsaydı siyahların (yani sınıfsal eşitsizliğe sahip olanların) daha çok ölmeyecekleridir.

Amerikan Hastalık Koruma ve Önleme Merkezi (CDC) tarafından en son 26 Mayıs’ta yenilenen sonuçlar COVID-19’un ırklar arasında farklılık gösterdiği görülmektedir (CDC, 2021). Yaşa göre ayarlanmış COVID-19 yakalanma, COVID-19 nedenli hastaneye yatış ve COVID-19 nedenli ölüm oranları, her 100 bin kişilik nüfusa göre incelendiğinde, Amerikan Kızılderili veya Alaska yerlilerinde, siyahlarda ve Latin kökenli kişilerde beyazlara göre 1.6 ile 3.5 kat arasında daha fazladır.

Bu farklılığın sınıfsal farklılıktan ziyade etnisite ve ırk nedenli oluşabilecek genetik farklılıktan, biyolojik evrimsel değişiklikten kaynaklandığını belirtenler olabilir. Sosyal Darwinizm şeklinde tanımlanabilecek bu teorinin doğru olması için zengin ve yoksul ilçelerde yaşayan aynı ırktan kişilerin hastalanma ve ölüm oranlarının aynı olması gerekmektedir. Ancak ABD’de elde edilen veriler bu teoriyi çürütmekte ve esas nedeninin sınıfsal eşitsizlik olduğunu göstermektedir.

Örneğin, New York’un en yoksul ilçesi Bronx’ta yaşayan bir beyazın en zengin ilçesi olan Manhattan’da yaşayan bir beyaza göre COVID-19’a yakalanma ihtimali 3 kat ve COVID-19 nedenli ölme ihtimali 2.7 kat fazladır. Bronx’ta yaşayan bir Asyalı’nın Manhattan’da yaşayan bir Asyalı’ya göre COVID-19’a yakalanma ihtimali 2.4 kat ve COVID-19 nedenli ölme ihtimali 2 kat fazladır. Bu oranlar siyahlar için sırasıyla 1.4 ve 1.3 kattır (Şekil 2).

Ülkemizde yapılan çalışmalar ve yayımlanan raporlarda COVID-19’un sınıfsallığını açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Hastaların ve ölümlerin en çok görüldüğü İstanbul’un birbirine komşu semtleri HES uygulaması kullanılarak incelendiğinde semtler arası sınıf farkının COVID-19’a yakalanma açısından belirgin bir fark oluşturduğu görülmektedir. Sık yerleşimli binalarda yaşayan düşük gelirli sınıfların bulunduğu yerler ”yüksek riskli bölge” olarak görülmekteyken ferah sitelerde yaşayan yüksek gelirli sınıfların yer aldığı yerler “en düşük riskli bölge” olarak görülmektedir. DİSK’in raporlarına göre işçiler arasında COVID-19 pozitif sıklığı gerek genel nüfusa göre gerekse çalışma çağındaki nüfusa göre oldukça yüksektir (en az 3.2 kat) (DİSK, 2020). Birleşik Maden-İş Sendikası’nın Kasım 2020’de yayımladığı rapora göre de sendikanın toplu sözleşme kapsamındaki işyerlerinde çalışan işçi sınıfı genel nüfusa göre 5 kat daha fazla COVID-19’a yakalanmıştır (BİSAM, 2020). İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi’nin 2020 yılı İş Cinayetleri Raporu’na göre COVID-19 nedenli ölümler iş cinayetlerini %30 oranında artırmıştır (İSİG, 2021). İşçi sınıfı, pandemi döneminde sanki bir bilgisayar oyunundaymış gibi tabiri caizse avlanmıştır.[xvi]

Sonuç olarak sermayeyi ve onun yancılarını pandemide toplumsal cinayet işlemekle suçlayabiliriz. Düzen pandemiden önce ve salgın boyunca emekçileri yaşamın gereklerinden yoksun bıraktığı, içinde yaşayamayacakları konumlara soktuğu için ve pandemi döneminde hastalık ve ölüm gelinceye dek o koşullarda kalmaya elindeki güçle zorladığı için cinayetten suçludur. Bu cinayet pandemiden önce de vardır, ancak COVID-19 bu suçu daha belirgin hale getirmiştir. Pandemi sona erdikten sonra da sınıflı toplumlarda kaçınılmaz olarak gerçekleşmeye devam edecektir. Egemen sınıf bu cinayetin sorumluluğunu taşımaktadır. Ancak bu sorumluluğu kabul etmeyeceği de malumdur. Bu nedenle burjuvazinin yapabileceği seçim tektir: ya yanıtlayamadığı cinayet suçlaması altında ve o suçlamaya karşın egemenliğini sürdürür ya da işçi sınıfı lehine iktidarından vazgeçer.[xvii] Şu ana dek birinci yolu seçmiştir. Bundan sonra da ikinci yolu kendiliğinden seçmeyeceği kesindir.

Hem yazı içinde sıkça Engels’e başvurduğumuz için hem de yazıya Engels’in burjuvaziyi suçlayan cümleleri ile başladığımız için bitişi de onunla yapmak daha doğru olacaktır:

‘’İşçi seçimini yapmalıdır; ya kaderine razı olmalıdır, “iyi” bir işçi haline gelmeli, burjuvazinin çıkarlarını “sadakatle” gözetmelidir, ki böyle bir durumda kesinlikle bir hayvan haline gelir; ya da isyan etmeli, insanlığı için sonuna kadar savaşmalıdır, bunu da ancak burjuvaziye karşı savaşarak yapabilir.’’[xviii]


[i] F.Engels burada toplum olarak egemen sınıf olan burjuvaziyi tariflemektedir. Çünkü toplumun egemen gücü, şu anda sosyal ve politik kontrolü elinde tutan sınıf burjuvazidir. [ii] İtalik bölümler bana aittir [iii] ’’Romalı köle, sahibine zincirlerle bağlıydı; ücretli işçi görünmeyen iplerle bağlıdır.’’ Karl Marx. Kapital. Ekonomi Politiğin Eleştirisi. I. Cilt Sermayenin Üretim Süreci. Syf: 554. 2010. Çeviren: Selik M, Satlıgan N. Yordam Kitap. [iv] ‘’Burjuvazi kendi profesörlerinin gerici olmalarını istiyor.’’ Materyalizm ve ampiryokritisizm, Gerici bir felsefe üzerine eleştirel notlar. Vİ. LENİN. Syf: 194 [v] ‘’Suni salgınlar toplumun ürünlerdir, yapay bir kültürün veya bütün sınıflara açık olmayan bir kültürün ürünleridir. Bunlar politik ve toplumsal örgütlenme tarafından üretilen kusurların göstergeleridir ve bu nedenle esas olarak kültürün avantajlarından yararlanmayan sınıfları etkilerler”. Virchow RC. Report on the typhus epidemic in Upper Silesia. 1848. Am J Public Health. 2006 Dec;96(12):2102-5. doi: 10.2105/ajph.96.12.2102 [vi] Marks ve Engels'in tariflediği proleter/işçi sınıfını bazı yazarlar, evden çalışabilen emekçilerin de olması nedeniyle, ayrıştırma yoluna gitmişlerdir. Hatta bu yazının içinde de buna benzer kanıtlar görülebilir. Tüketim alışkanlıkları ile kendini işçi sınıfına ait hissetmeyen ama mülkiyet ilişkileri açısından işçi sınıfının asli bir parçası olan beyaz yakalılar veya sıklıkla orta sınıf şeklinde betimlenen evden çalışmaya geçenler de işçi sınıfı olarak kabul edilmelidir ve bu yazı boyunca böyle tariflenmiştir. Guy Standing’in ‘Prekarya: Yeni Tehlikeli Sınıf’ adlı kitabında ortaya attığı prekarya kavramı da bu yazıda ayrı bir sınıf olarak değil işçi sınıfı içinde kabul edilmiştir. [vii] ‘’ Emek gücünün hayatının ne kadar süreceği sermayenin umurunda bile değildir. Onu ilgilendiren biricik şey bir günde harekete geçirilebilecek azami emek gücüdür. Sermaye, bunu elde etme hedefine, emek gücünün yaşam süresini kısaltarak varır; tıpkı, aç gözlü bir çiftçinin daha fazla ürün almak için toprağın verimliliğini sömürmesi örneğinde olduğu gibi.’’ Karl Marx. Kapital. Ekonomi Politiğin Eleştirisi. I. Cilt Sermayenin Üretim Süreci. Syf: 259-260. 2010. Çeviren: Selik M, Satlıgan N. Yordam Kitap. [viii] ‘’Sermaye, vampir gibi ancak canlı emeği emerek hayatta kalan ve ne kadar fazla canlı emek emerse o kadar uzun yaşayan ölü emektir.’’ Karl Marx. Kapital. Ekonomi Politiğin Eleştirisi. I. Cilt Sermayenin Üretim Süreci. Syf: 230. 2010. Çeviren: Selik M, Satlıgan N. Yordam Kitap. [ix] Karl Marx. Kapital. Ekonomi Politiğin Eleştirisi. I. Cilt Sermayenin Üretim Süreci. Syf: 727. 2010. Çeviren: Selik M, Satlıgan N. Yordam Kitap. [x] ‘’Herkesin diline düşmüş kölelikten tek farkı şudur: bugünün işçisi, sanki özgürmüş gibi görünür; çünkü, o bir kez ilk ve son olarak satılmaz, gündelik, haftalık, yıllık olarak parça parça satılır; özgürmüş gibi görünür, çünkü onu, sahibi bir başkasına satmaz; bunun yerine belli bir kişinin kölesi olmadığı, tüm mülksahibi sınıfın kölesi olduğu için, kendisi, kendini satmaya zorlanır. Onun açısından, işin özünde bir şey değişmez; eğer bu özgürlük benzeri görünüm, bir yandan ona ister-istemez bir miktar gerçek özgürlük veriyorsa, öte yandan, hiç kimsenin onu besleme güvencesi vermemesi gibi bir eksikliği de beraberinde getirir; burjuvazi onun çalıştırılmasında, onun varlığında bir çıkar görmez olursa, efendisinin, burjuvazinin herhangi bir an onu reddetmesi ve açlıktan ölmeye terketmesi tehlikesi içindedir’’ İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durum Friedrich Engels, Syf:113 [xi] İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durum Friedrich Engels. Syf: 250 [xii] İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durum Friedrich Engels. Syf: 77 [xiii] İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durum Friedrich Engels. Syf: 96 [xiv] ’’Aslına bakılırsa, işçi kendisini kapitaliste satmadan önce de sermayeye aittir. İşçinin kendi kendini satışının dönemsel olarak yenilenmesi, işçinin kendilerine ücret yoluyla bağlandığı efendilerinin değişmesi ve emeğin piyasa fiyatındaki oynamalar, işçinin ekonomik bağımlılığına hem yol açar hem de bunu görünmez hale sokar. Şu halde, kapitalist üretim süreci, bir bütün olarak ele alındığında ya da bir yeniden üretim süreci olarak, sadece meta, sadece artık değer üretmekle kalmaz, sermaye ilişkisinin bizzat kendisini, bir tarafta kapitalisti, diğer tarafta ücretli işçiyi üretir ve yeniden üretir’’ Karl Marx. Kapital. Ekonomi Politiğin Eleştirisi. I. Cilt Sermayenin Üretim Süreci. Syf: 558-559. 2010. Çeviren: Selik M, Satlıgan N. Yordam Kitap [xv] ‘’Toplumsal savaş, herkesin herkese karşı savaşımı da bu yüzden, burada açıkça ortaya dökülmüş bulunuyor. Stirner’in son kitabındaki** gibi, insanlar birbirlerini yalnızca yararlı nesneler gibi görüyorlar; her biri ötekini sömürüyor ve sonuç şu ki, güçlü, güçsüzü ayağının altında eziyor, ve güçlü bir avuç kişi, kapitalistler, her şeye kendileri için el koyuyorlar, zayıf çoğunluğa, yoksullara, varlığını sürdürmesi için pek az şey kalıyor.’’ İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durum Friedrich Engels Syf:54 [xvi] ‘’Ruhsal durumlarında çok heyecan yaratıcı değişikliklerle yüzyüzedirler; umut ve korku arasında en şiddetli dalgalanmalarla karşı karşıyadırlar; av hayvanı gibi avlanırlar ve bir parça huzur içinde yaşayıp hayatın tadını çıkarmalarına izin verilmez.’’ İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durum Friedrich Engels Syf:132 [xvii] İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durum Friedrich Engels Syf: 144 [xviii] İngiltere’de Emekçi Sınıfın Durum Friedrich Engels Syf: 155 Kaynaklar: Abbasi K. (2021). Covid-19: Social murder, they wrote-elected, unaccountable, and unrepentant. BMJ. Feb 3;372:n314.

Akış I. (2020). Salgının gör dediği. Madde, Diyalektik ve Toplum, 3(2). 81-85 BBC. (2021). Tam kapanma öncesi sahil beldeleri ve yazlık bölgelerin nüfusu büyük oranda arttı. https://www.bbc.com/turkce/live/haberler-turkiye-56923926 Binbay T. (2020). Doç. Dr. İlker Belek Bilimde, yaşamda ve siyasi mücadelede artı-değer teorisini kavramanın merkezi önemi. Madde, Diyalektik ve Toplum, 3(3), 278-284 Centers for Disease Control and Prevention web sayfası. (2021). Risk for COVID-19 Infection, Hospitalization, and Death By Race/Ethnicity. https://www.cdc.gov/coronavirus/2019-ncov/covid-data/investigations-discovery/hospitalization-death-by-race-ethnicity.html Çıtak N. (2020). COVID-19 ve Sınıfsal Eşitsizlik. O. Elbek (Ed.), TTB COVID-19 pandemisi 6. Ay değerlendirme raporu. Erişim tarihi: 27.01.2021https://www.ttb.org.tr/745yi8s İstanbul, TTB yayınları. Çıtak N. (2021a). Toplumsal eşitsizlikler ve COVID-19. Toplum ve Hekim, TTB Yayını 36(3); 198-217 Çıtak N (2021b). Pandeminin Bir Yıllık Değerlendirmesi; “Bilim Yeterli Değildir!’’. Madde, Diyalektik ve Toplum, 4(1); 3-6. DİSK/Birleşik Metal İş Sendikası Sınıf Araştırmaları Merkezi (BİSAM). (2020). Metal sektöründe salgın raporu. Erişim tarihi 22.02.2021 http://www.birlesikmetalis.org/index.php/tr/guncel/basin-aciklamasi/1603-metal-sektorunde-salgin-ciddi-boyutlara-ulasti#_edn1 Hamzoğlu O. (2006). Sağlıkta eşitsizlikler ve kullanılan ölçütler. Toplum ve Hekim, TTB Yayını, 21(1);73-78 Hamzoğlu O. (2014). Eşitlik hakkaniyet hak. Toplum ve Hekim, TTB Yayını, 29(1); 24-31 İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği (İSİG) Meclisi web sayfası. (2021). 2020 Yılı İş Cinayetleri Raporu. Erişim tarihi 13.02.2021 http://isigmeclisi.org/20608-2020-is-cinayetleri-raporu Gallup web sayfası. (2019). The U.S. Healthcare Cost Crisis. Erişim tarihi 04.09.2020 https://news.gallup.com/file/poll/248123/The_US_Healthcare_Cost_Crisis.pdf Flores EO, Padilla A. (2020). Hidden Threat: California COVID-19 Surges and Worker Distress. Community and Labor Center at the University of California Merced. https://clc.ucmerced.edu.672elmp01.blackmesh.com/sites/clc.ucmerced.edu/files/page/documents/hidden_threat_july_12.pdf Mathur R ve ark. (2021). Ethnic differences in SARS-CoV-2 infection and COVID-19-related hospitalisation, intensive care unit admission, and death in 17 million adults in England: an observational cohort study using the OpenSAFELY platform. The Lancet. Volume 397, Issue 10286, 8–Pages 1711-1724 McCartney G, Leyland AH, Watsh D, Dundas R. (2020). Scaling COVID-19 against inequalities: should the policy response consistently match the mortality challenge? https://www.medrxiv. org/content/10.1101/2020.05.04.20090761v1 Moody K (2020). How “Just-in-Time” Capitalism Spread COVID-19. https://spectrejournal.com/how-just-in-time-capitalism-spread-covid-19/ New York Times. (2021). In Los Angeles, the Virus Is Pummeling Those Who Can Least Afford to Fall Ill. https://www.nytimes.com/interactive/2021/01/29/us/los-angeles-county-covid-rates.html Office for National Statistics web sayfası. (2020). Deaths involving COVID-19 by local area and socioeconomic deprivation: deaths occurring between 1 March and 31 July 2020. https://www.ons.gov.uk/peoplepopulationandcommunity/birthsdeathsandmarriages/deaths/bulletins/deathsinvolvingcovid19bylocalareasanddeprivation/deathsoccurringbetween1marchand31july2020 Office for National Statistics web sayfası. (2021). Socioeconomic inequalities in avoidable mortality in England: 2019. https://www.ons.gov.uk/peoplepopulationandcommunity/birthsdeathsandmarriages/deaths/bulletins/socioeconomicinequalitiesinavoidablemortalityinengland/2019 Office for National Statistics web sayfası. (2021b). Coronavirus (COVID-19) Infection Survey: characteristics of people testing positive for COVID-19 in countries of the UK. https://www.ons.gov.uk/peoplepopulationandcommunity/healthandsocialcare/conditionsanddiseases/articles/coronaviruscovid19infectionsinthecommunityinengland/characteristicsofpeopletestingpositiveforcovid19incountriesoftheuk5may2021 Public Health England web sayfası. (2020). Disparities in the risk and outcomes of COVID-19. Erişim tarihi 10.06.2020 https://assets.publishing.service.gov.uk/government/uploads/system/uploads/attachment_data/file/891116/disparities_review.pdf Sedim J (2020). COVID-19 as Social Murder, putting capitalism on trial. https://spectrejournal.com/covid-19-as-social-murder/ Schmitt-Grohé S, Teoh K, Uribe M. (2020). Covid-19: Testing Inequality in New York City. The National Bureau of Economic Research Working Paper Series. No. 27019 Issued in April 2020 The Guardian. (2020). New Yorkers fleeing city face fear and hostility from upstate neighbors. https://www.theguardian.com/world/2020/apr/02/new-yorkers-fleeing-city-conronavirus-fear-hostility-upstate-neighbors Türkiye Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu Araştırma Merkezi (DİSK-AR) raporu. (2020). COVID-19 işçileri nasıl etkiledi? DİSK yayınları No:81, İstanbul. Erişim tarihi 22.02.2021 http://disk.org.tr/wp-content/uploads/2020/07/DISK-COVID-19-Alan-Arast%C4%B1rmas%C4%B1-Rapor-8-7-2020.pdf


477 views0 comments

Comments


bottom of page