Ana akım medyadaki dergiler birkaç yıldır sosyalizme (en azından onlar için) gizemli bir geri dönüş hikâyesini kapaklarına taşıyor. Alexandria Ocasio-Cortez’in medyada bir gecede sansasyon yaratmasından bu yana sosyalist ritmin sesi daha yüksek duyulmaya başlandı. The Economist’teki radikal ortayolcular, Şubat ayında “Y Kuşağı Sosyalizmi” [“Millennial Socialism”] üzerine bir kapak yaparak modaya uydular. Venezuela’ya değinmeli tipik kısa yolcu çözümden daha derinlikli olan bu sayı, sosyalist siyasetin yeniden canlanmasına “modern, genç ve toplumsal açıdan bilinçli” insanların yeni modası muamelesi yapsa da, bir yandan da Yeşil New Deal gibi politika önerilerine ve solda süregiden ihtilaflara ciddi şekilde dikkati çekiyordu. Başka bir deyişle, bizi ciddiye alıyorlar; ama lüzumundan fazla da değil. Okyanus’un öte yanında kamuoyunun sola kayması bir devrime manasına gelmiyor.
Gelgelelim, “sol bugün üçüncü yolu bir çıkmaz sokak olarak görüyor” diyen The Economist’in karşı teklifi de aslında 1990 model: Yeniden bölüşüm yerine ekonomik büyüme, iklim değişimiyle mücadele etmek için ekonominin ciddi olarak yeniden şekillendirilmesi yerine emisyon üst sınırı getirmek ve bu meseleyi piyasaya uygun bir anlayışla çözmek, sendika demokrasisi yerine emek piyasasının serbestleştirilmesi, iddialı kamusal harcamalar yerine mali kısıtlama. Bu sihirli sözcükler, o kadar çok kazanmış bir yapının düşünsel ataletini itiraf ediyor ki, yenilgi akıllarının ucundan bile geçmiyor.
The Economist, solun “modern dünyaya ilişkin görüşlerinin çok karamsar olduğunu” ileri sürüyor; ama öte yandan da -ne hikmetse şaşırtıcı bir cömertlikle- sosyalistlerin “henüz elde edilememiş özgürlüklerin alanını genişletip bu özgürlükleri hayata geçirmek” ve toplumlarımızı demokratikleştirmek istediklerini kabul ediyor. Ellerindeki tek cevap, bu fikirlerin gerçekçi olmadığı. İktidarın eleştirisine giden yol, uzun ve zorludur; ancak solun siyasi tahayyülündeki coşku, sosyalistlerin bu mücadeleyi ne denli ciddiye aldığını gösteriyor. Ana akım basının ilgisini zaferle karıştırmamalıyız; aksine, bu türden yazılar bize statükonun dayanıklı gücünün ilham verici alternatiflerle ilgilenmekten daha ziyade ataletinden doğduğunu anımsatmalı. Bizler, muhalif bir güç inşa ediyoruz.
Comments