Walter Benjamin’in her zaman politik fetişizm kavramına doğrudan referans vermemesine rağmen yazdığı her şeyin altında bu kavramın yattığı söylenebilir. Benjamin'in, zamanımızın gerçekliği anlamına gelen yanlış temsil atmosferi [miasma] olan “fantazmagorya” kavramı, temel olarak fetişizmin -diğer biçimlerinin arasında- politikası hakkındaki bir ifadedir. Benjamin için, fetişizmin kitle pratiğinin hem ekonomi politik hem de teolojik kökenleri bulunmaktadır. Kısa vadede fantazmagorya kapitalizmin yükselişinin ve meta fetişizminin yan ürünüdür. Daha derinlemesine bakılacak olursa Benjamin için fetişizm, daha az sıklıkla anılan Havva’da olduğu gibi Adem’in düşüşünün yan ürünüdür. Benjamin bize cennette, Adem'in orada bulduğu nesnelerle doğrudan ve dolayımsız bir ilişkisi olduğunu söylerken (görevi onlara konuşulan isimler vermekti) düşüşten sonra insanların bu açık gerçekle olan bağlantısını yitirdiğini söyler. Benjamin “Kendi Başına Dil ve İnsan Dili Üzerine”de şöyle yazar: “Yılanın ayartması sonucu edinilen bilgi, neyin iyi neyin kötü olduğunun bilgisi, adsızdır. En derin anlamıyla hükümsüzdür ve tam da bu bilgi cennette rastlanan tek kötülüktür. İyi ve kötünün bilgisi adı terk eder, dışarıdan bir kavrayıştır o, yaratıcı kelamın yaratıcı olmayan taklididir.”[1]
Benjamin’e göre düşüş, insanların ilahi hakikat yerine yanlış bilgiyi ("Yılanın ayartması sonucu edinilen bilgi”) seçmesini temsil eder. Bu zamandan beri insanın “yaratıcı kelamın yaratıcı olmayan taklidi”ni temsil etmekten başka çaresi kalmadı. Temsil, ilahi hakikati yeniden üretmeye veya yenilemeye yönelik insani girişimdir. Bu tür hakikat(ler) yerine başarısızlıktan başka bir şey üretmez. Fetişizm, bu başarısızlığı görmeyi reddetmek veya görememektir.
Benjamin’e göre, bu tür bir fetişizmden kaynaklanan fantazmagorya, muhtemel her boyutta gerçeklik olarak kabul edilen şeyi oluşturur. Fetişizmimizi dünyanın nesneleri üzerinden yansıtıyoruz, aslında onlara karşı davranışlarımızla kendimizi köleleştiriyoruz. Bu fetişizmden bütün politik düzen yaratıldı. Benjamin bize “Şiddetin Eleştirisi Üzerine”de, hukuk ve egemenliğin temelinde dahi, politik düzenimizin temel yapı taşının onun “mitik şiddet” dediği şeyin örneği olduğunu söyler.[2] Hukuki ve politik pratikler söylenildiğine göre nesnel hakikatler (herhangi ilahilikten biri, doğal ya da bilimsel ikna) üzerinde temellendirilmiştir ancak gerçekte sadece boş izdüşümler gerçek hukukun değil hukuki ve politik anlamda kılık değiştirmiş kaba kuvvet uygulamalarıdır.
Benjamin’e göre zamanın kendisi dahi (algıladığımız haliyle) fantazmagoryadan kaynaklanır. Bizi doğru ve mükemmel bir geleceğe taşıyan zamanın ilerleme duygusuyla birlikte geçiciliğimizi inşa eden eskatolojilerin tamamı fetişizmin ürünüdür. Benjamin’e göre kapitalist kültürel kurumlar moda gibi sürekli olarak her anın daha önce olanlardan çılgınca farklı oldukları konusunda ısrar etse de biz Benjamin’in basitçe “cehennem”[3] olarak adlandırdığı varoluş ortamında, değişmeyen ve statik bir dünyada yaşıyoruz.
Benjamin’e göre fantazmagoryadan kaçış yoktur; fetişin altındakini ortaya çıkarmanın gerçekliği yok, ilk ve son kez fetişin etkisinden kurtulmak yok. Bu nedenle Benjamin’e göre hepimiz bir derecede fetişistiz. Benjamin’e göre anti-fetişist ve fetişist arasındaki tek önemli fark, anti-fetişist temsilin başarısızlığını tanır ve hatta araştırır. Anti-fetişistin fantazmagoryaya olabildiğince zarar vermek için uğraştığı şey bu başarısızlık, kırılganlığın, sahteliğin ve hatta temsilin imkansızlığının teşhir edilmesidir.
Benjamin’in fetişizme en iyi şekilde direnen kahramanları kesinlikle alışılmışın dışında. Benjamin’in başarısızlığa olan ilgisi onu tarihin mağluplarına, aldanmış solculara, ihanete uğrayanlara, iktidarın ve siyasi otoritenin çevresinde bulunabilen ayyaşlara yaklaştırıyor. Benjamin'in ondokuzuncu yüzyılda yaşamış Fransız şair Baudelaire’e olan ilgisi, fantezilerin şiirde ortaya çıkmasından değil şairin tamamen fantazmagorya tarafından satın alındığı ve tehlikeye atıldığı görüşünden kaynaklanmaktadır. Benjamin’e göre bir kişi fantezi tarafından ne kadar baştan çıkarılırsa, içeriden büyük ve kalıcı bir yıkıma girme fırsatı o kadar artardı.
Benjamin, ayrıca on altıncı yüzyılın sonundaki Barok Alman tiyatro yazarlarıyla ilgiliydi. Kendi başyapıtı Alman Trajik Drama’sının Kökeni’nde [The Origin of German Tragic Drama/ Traurspiel] bu yazarlara odaklanır çünkü Benjamin’e göre onlar çok başarısız tiyatro yazarlarıdır. Çağdaşları Shakespeare ve Calderón gibi, değişen ve kırılgan bir politik düzen karşısında otorite ve egemen ihtişamları ileten aşkın oyunlar yazmayı dilemelerine rağmen, Benjamin, bize bu oyun yazarlarının tamamen başarısız olduklarını ifade ediyor. Oyunları o kadar hantal, sahne dekorları ve kötü senaryolar tarafından o kadar fazla belirlenmişti ki onlardaki başarısızlığı Shakespeare ve Calderón’un becerisi tarafından içerilen bir şekilde okuyabiliyoruz. Alman oyun yazarlarının yazdıkları bile, egemen otoriteyi fetişleştirmeye olan bağlılıklarını ele veriyor. Benjamin bize şöyle der: “Barok’un dili, onu oluşturan unsurların isyanı tarafından sürekli sarsılır”[4]
Benjamin’e göre bu isyan, her nesneye, her göstergeye ve hatta kendimize kadar uzanır. Ona göre, her nesne kurtuluştan geriye kalandır; bizi dünyayı fetişleştirmeye iten yalnızca dünyayı öznel olarak yanlış okumamızdır. Böylece nesneler, üzerlerine yerleştirdiğimiz temsile doğaları gereği direnir ve meydan okurlar. Bu isyanla ittifak içinde olmayı, Benjamin’in “öznelliğin zaferi ve eşyalar üzerinde keyfi bir yönetimin başlangıcı” dediği şeye boyun eğmeye çalışmak yerine maddi dünya ile çalışmayı öğrenebilirsek başarısızlığı iyileştirebiliriz; etrafımızda fetişizmi gördüğümüzde teşvik etmek yerine dört bir tarafını sarabiliriz.[5]
O halde bu bize Benjamin’in anti-fetişizm programını gösterir; O, doğrudan fantezinin kalıcı olarak yok edilmesine değil, daha komplocu bir çağrıda bulunur (Benjamin’in Baudelaire hakkında “dilin kendisiyle komplo kurar. Etkilerini adım adım hesaplar” dediği yerde olduğu gibi).[6] Benjamin'in temsille ilişkisi genellikle apolitik veya mistik görünen biçimler alır (bu, onun bir politik düşünür olarak neden her zaman bu kadar ciddiye alınmadığını açıklamaya yardımcı olabilir). Yine de Benjamin'in sanata, filme ve tiyatroya olan ilgisi oldukça politik olmaya devam ediyor, çünkü onun görüşüne göre, sanat aracılığıyla temsili faaliyette bulunuyoruz, siyasi biçimler de dahil olmak üzere tüm temsil biçimlerinin doğasında bulunan fetişizmi teşhir etmek ve altüst etmek için çalışıyoruz. Onun teolojiyle olan ilişkisinin benzer bir politik yönü vardır, çünkü Benjamin'e göre modern devlet ve modern toplumsal biçimler gibi görünüşte en seküler kurumlar bile derin teolojik etkilerle (bizi şekillendiren en önemli güç olan çöküşle birlikte) şekillendirilmiştir. Fantazmagorik dünyamızın altında yatan gizli teolojiyi ele almak için, Benjamin’in sağladığı yanıtlayıcı, anti-fetişist bir teolojiye ihtiyacımız var (mitik temsil biçimlerini ortadan kaldıran ve arkasında hiçbir hakikat bırakmayan Tanrı’nın “ilahi şiddeti” dediği şeyle uyumlu olarak). Bir bakıma, "anti-fetişizm" terimi bile, Benjamin'in ne yaptığını tanımlama açısından yanıltıcıdır, çünkü terimin kendisi, fetişizmin geri alınmasını veya silinmesini, onun kalıcı olarak ortadan kaldırılması olasılığını ima eder. Daha önce belirtildiği gibi, Benjamin’e göre insanın masumiyetini yitirmesinden sonra fetişizmin cazibesinden veya etkilerinden asla tamamen özgür olamayız. Bu durumda “anti”, fetişizmin inkârı veya yok edilmesi değil; daha çok bir angajman, bir yıkım ve onun menfur etkilerine karşı bir mücadele olarak okunabilir.
Benjamin, öldürmeye karşı Altıncı Emri nasıl yorumlayacağımızdan bahsederken, fetişizmle nasıl ilişki kuracağımız hakkında düşünmemiz için bize bir dil temin eder. Bu yasanın Tanrı’dan geldiği düşünülürse, inkâr edilemez görünen ve her zaman aynı ve tutarlı bir şekilde uygulanması gereken bir yasa olan Tanrı adına bir fetiş olarak hizmet etmekle tehdit ediyor. Benjamin, “Şiddetin Eleştirisi”nde bunun hakkında şunları yazar: “Emir, hükmün bir ölçütü değil, eylemde bulunan kişi ya da cemaatin eylemine yön veren bir rehberdir. Bu kişi ya da cemaat, tek başına emirle hesaplaşmak, en uç durumlarda, emre karşı gelmenin sorumluluğunu üstlenmek zorundadır.”[7]
Aslında, Almancada dil daha güçlüdür. “Karşı gelmek” terimi, kelimenin tam anlamıyla sırt çevirmek anlamına gelen Almanca “absuzehen” terimini tercüme etmeye çalışır.[8] Dolayısıyla Benjamin'in burada tavsiye ettiği şey kayıtsızlık değil, gerçek bir terk edilmedir (bazen de olsa). Görüyoruz ki, Tanrı'nın niyetini temsil ettiği iddia edilen tüm örneklerde olduğu gibi, bu emrin de dış görünüşü tarafından alımlanmaması gerekir. Onunla “cebelleşmeliyiz” ve bazen ona sırtımızı dönmeliyiz. Daha genel olarak fetişizmle olan ilişki de böyledir. Biz mücadele ediyor ve çarpışıyoruz. Fetişin cazibesini hissediyor ama direniyor ve onu içeriden altüst ediyoruz. Bazen fetişi terk ederiz ama onu asla unutamayız (asla görmezden gelmeyiz); hiçbir şey olmasa dahi fetişizmden, hatta tamamen temsilden kaçmışlık duygusu gizlice geri döner.
Benjamin'in anti-fetişizmi bu durumda kolay onarımlar ya da kesin çözümler vaat etmez; yerel ve epizodiktir. Herhangi bir zamanda fetişizmle diğer zamanlardan çok farklı ilişkilerimiz ve stratejilerimiz olabilir. Benjamin'in fetişizm anlayışı ve stratejisi, bence, anarşist bir siyasete yol açar. Bu şekilde bize, siyasi egemenlik olarak en yüksek tezahürden en düşük ve sıradan temsil düzeyine kadar aşağı inen güç ve otoritenin cazibesine direnmenin bir yolunu sunar. Böyle bir siyaset (politik, teolojik ve dilsel anlamlarında ele alındığında) temsilin temel sorunlarını hiçbir zaman çözmeyecek olsa da fantezi tarafından masumiyetini yitirmiş özneler olarak durumumuzun görece müphem kalmasına izin verir.
---------------------------------------------------------------------------------------------
[1] Walter Benjamin, “On Language as Such and the Language of Man,” in Walter Benjamin: Selected Writings Vol. 1, 1913–1926, Marcus Bullock, Michael W. Jennings, eds. (Cambridge, MA: Belknap Press, 1996), p. 72. [Türkçesi için bkz. Walter Benjamin, “Kendi Başına Dil ve İnsan Dili Üzerine”, içinde Son Bakışta Aşk, (der. Nurdan Gürbilek), Metis Yayınları, ss.169-183]
[2] Walter Benjamin, “Critique of Violence” in “Walter Benjamin: Selected Writings Vol. 1, 1913–1926, Marcus Bullock, Michael W. Jennings, eds. (Cambridge, MA: Belknap Press, 1996). p. 248. [Türkçesi için bkz. Walter Benjamin, “Şiddetin Eleştirisi Üzerine” içinde Şiddetin Eleştirisi Üzerinde, (der. Aykut Çelebi), Metis Yayınları, ss.19-43.
[3]Walter Benjamin, The Origin of German Tragic Drama, (New York: Verso, 1998), s. 234.
[4] a.g.e. s.207.
[5] a.g.e. s.233.
[6] “Walter Benjamin, “The Paris of the Second Empire in Baudelaire,” in The Writer of Modern Life: Essays on Charles Baudelaire. Cambridge, MA: Belknap, 2006, p. 126.
[7] “Critique of Violence,” p. 250. [Türkçesi için bkz. Walter Benjamin, “Şiddetin Eleştirisi Üzerine”, içinde Şiddetin Eleştirisi Üzerine, çev. Ece G. Çelebi, Metis Yayınları, s.39.]
[8] “Şiddetin Eleştirisi Üzerine”nin Ece G. Çelebi çevirisinde “karşı gelmek” ifadesi ignore fiilinin karşılığı olarak verilmiştir. Kelimenin diğer anlamları ise şöyledir: görmezden gelmek, aldırmamak. (ç. n.)
*Yazının orijinal metni için: https://criticallegalthinking.com/2013/04/22/anti-fetishism-notes-on-the-thought-of-walter-benjamin/
留言